KİŞİLİK PASİFİKASYONU: MAHPUSLARA TEK TİP KIYAFET
“Bir tek haksızlık, bunu benliklerinde hissedenlerin sayısınispetinde şiddetlenmiş olur.
Kabaran bir mayadır bu.”
Balzac– KÖY HEKİMİ
I. GİRİŞ
15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra, yargılanan sanıklardan bir tanesinin üzerinde “Hero” (Kahraman) yazılı bir tişörtle mahkeme huzuruna çıkmasının ardından; Devlet yetkililerince, Müslümanlara işkence ile özdeşleşen,mahkemenin bulunmadığı, evrensel hukuk ilke ve esaslarıyla hiçbir şekilde bağdaşmayacak Guantanamo örneği verilerek, tek tip kıyafet uygulamasına geçilmesine yönelik düzenleme yapılmıştır. 24 Aralık 2017 tarihli 30280 Sayılı Resmi Gazete ileyürürlüğe giren 696 sayılı Olağanüstü Hal (Ohal) Kanun Hükmünde Kararnamesi(KHK) ’nin 103. maddesiyle 5275 sayılı Kanuna eklenen düzenlemeneticesinde “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar” bakımından “tutuklu veya hükümlü bulunanlar, duruşmaya sevk nedeniyle ceza infaz kurumu dışına çıkarılmaları durumunda, cezainfaz kurumu idaresince verilen giysileri giymek zorundadır.” Bu kapsamda 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 309 ila 312. maddelerinde düzenlenen suçlardan tutuklu ve hükümlülerin badem kurusu; bu maddede belirtilen diğer suçlardan tutuklu ve hükümlülerin ise gri renkte tulum giymeleri kararlaştırılmıştır.
Bir suç kim tarafından işlenirse işlensin, bu suç işlenirken hangi amaca hizmet etmek hedef alınırsa alınsın, bu kişinin ne kadar ağır bir ceza alma ihtimali bulunursa bulunsun, insan haklarının korunması ve geliştirilmesine ömrünü adamış bir hukuk insanı olarak; aslında cezaevinin rahat bir yer olmadığını göstermek, söz konusu suçluları disipline etmek gerektiğini her hangi bir kaygı gütmeden, rahat bir şekilde ifade eden gücü elinde bulunduran kesimin tepkisini de çekme ihtimalini göze alarak; tek tip kıyafet uygulamasını cezanın bir parçası haline getirmek isteyenlere ve kişilikleri yok ederek mutlak itaati ortaya çıkarmaya çalışanlara rağmen masumiyet karinesini velekelenmeme hakkını hatırlatmak, kişilerin suçlu dahi olsalar aşağılanması yada itibarsızlaştırılmasının hiçbir hukuk sisteminde korunmadığı bilinciyle kişilik pasifikasyonuna karşı durmak niyetiyle bu yazı kaleme alınmıştır.
Bu bağlamda, çalışmamızda ilk olarak uluslararası sözleşmelerde tek tıp kıyafet tarzı düzenlemelere nasıl yaklaşıldığı yer alacak, devamında ulusal mevzuatımızda bu uygulamanın aykırı olduğu düzenlemeler belirtilecek, akabinde tek tip kıyafet uygulamalarının dünyadaki ve Türkiye'deki örneklerine yer verildikten sonra çalışmamız kendi değerlendirmemiz ile son bulacaktır.
II. ULUSLARARASI DÜZENLEMELERDE TEK TİP KIYAFET
Mahpusların ıslahedilmeleri için asgari standart kurallar, 1955’te Cenevre’de toplanan Suçların Önlenmesi ve Suçluların Islahı Üzerine Birinci Birleşmiş Milletler Konferansı’nda kabul edilmiş olup Ekonomik ve Sosyal Konsey’in 31 Temmuz 1957 tarihli ve 663 C (XXIV) sayılı ve 13 Mayıs 1977 tarihli ve 2076 (LXII) sayılı kararlarıyla onaylanmıştır. 17 Aralık 2015 de revize edilen kurallardaki değişiklikler ile ilgili düzenlemeye “BM Nelson Mandela Kuralları” adı verilmiş ve asgari standart kurallar arasında mahpus kıyafetlerine ilişkin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin düzenlemesiyle paralel maddelere yer verilmişti.[1]
Cezaevi kurallarının ana çerçevesi ise ilk olarak, üyeleri arasında Türkiye'nin de yer aldığı Avrupa Konseyi tarafından 1987'de hazırlanmaya başlanılmış, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, "Avrupa Cezaevi Kuralları"nı 11 Ocak 2006 tarihinde Strasbourg'da kabul ettiği bir kararla güncellemiştir. İlgili karara Türkiye dahil hiçbir Devlet itiraz etmemiştir. Güncellenen bu belgenin temelini Avrupa Konseyi tüzüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve İşkence ve Kötü ve Onur Kırıcı Muamelenin Önlenmesiyle ilgili Avrupa Sözleşmesi oluşturmaktadır.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Üye Devletlere Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında revize edilen Tavsiye Kararında, hükümlü mahpuslara uygulanan rejimin amacına yer verilirken; özgürlükten yoksun bırakarak hapsetmenin kendisinin bir ceza olduğu, bu nedenle, hükümlü mahpuslara uygulanan rejimin hapsetmenin doğasında var olan sıkıntıyı daha da ağırlaştırmaması gerektiği vurgulanmıştır. “Giyim ve Yatak Malzemeleri” başlıklı 20. maddesine bakıldığında ise “Kendine ait uygun giysisi olmayan mahpuslara iklime uygun giysiler verilmelidir. Bu giysiler aşağılayıcı veya küçük düşürücüolmamalıdır. Bütün giysiler iyi durumda muhafaza edilmelive gerektiğinde değiştirilmelidir. Cezaevinden dışarı çıkmak için izin alan mahpuslardan, mahpus olduklarını belli edecek giysiler giymeleri istenmemelidir.” şeklinde bir düzenlemeye yer verildiği görülmektedir. Ayrıcı benzer şekilde 97. maddesinde eğer cezaevinde giyilmesi uygunsa yargılanmamış mahpusların kendi giysilerini giymelerine izin verilmesi,uygun giysisi olmayan yargılanmamış mahpuslara, hükümlü olanlarca giyilebilecek herhangi bir üniformaya benzer olmayan giysiler sağlanması gerekliliğine değinilmiştir.[2]
Herne kadar Avrupa Devletleri tarafından ortaklaşa belirlenmiş olsa da AvrupaCezaevi Kuralları tavsiye niteliğinde olduğundan hukuki anlamda doğrudanyaptırımı mevcut değildir. Yaptırım AİHM'nin kararları ile ortaya çıkmaktadır.Bu bağlamda, yolsuzluk suçlamasıyla yargılanan ve davası medyada geniş yankıuyandıran üst düzey Romen bürokrat Dan Jiga'nın, suçlu bulunup 2005 yılında 5yıl hapis cezasına mahkum edildikten sonra, halka açık duruşmalara tek tipcezaevi kıyafetiyle getirilmesinin "masumiyet karinesi" ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin adil yargılanma hakkıyla ilgili maddesine aykırı olduğu teziyle AİHM önünde Romanya'ya karşı açtığı davada (Jiga/Romanyakararı No:14352/04), Romen hükümeti AİHM önünde kendisini "davacının giysisi olmadığı" ve "hijyen" gerekçeleriyle savunmuştur. Ancak davayla ilgili kararını 2010'da açıklayan AİHM Jiga'yı haklıbulmuş, gerekçeli kararında, "geçici tutuklulara yönelik önlemlerin masumiyet karinesini ihlal etmemesi gerektiğini" belirtmiştir.Duruşmaya cezaevi giysileriyle çıkarılmanın, özellikle de aynı duruşmada normal giysili başka sanıklar var ise cezaevi giysili sanığın"suçlu" olduğu izlenimi uyandırabileceğine vurguda bulunulmuş,hak ihlalini tespit etmiştir.[3]
Bu karara ek olarakbelirtmek gerekir ki, AİHM 24.09.2013 tarihli ve 11871/05 sayılı Hadade/Romanya kararında tek tipkıyafet uygulamasını dolaylı olarak ele almıştır. İlgili kararda başvurucu, duruşmaya tutukevi üniforması ile getirilmesinin AİHS’nin 3. ve 6. maddelerini ihlal ettiğini iddia etmiştir. Başvurucuya göre bu durum, hem aşağılayıcı muamele teşkil etmekte ve hem desuçsuzluk/masumiyet karinesini ihlal etmektedir. AİHM, başvurucunun kötü tutulma koşulları sebebiyle de öne sürdüğü kötü muamele iddiasının ağırlığını dikkate alarak, söz konusu iddiayı yalnızca AİHS 3. madde kapsamında değerlendirmiş, başvuruda 6. maddenin ihlal edildiği iddiasını destekleyen delil sunulmadığını belirtmiş, bu madde yönünden işin esasına girmemiş, ancak başvuruyu işkence ve kötü muamele yasağı kapsamına incelemeyi uygun görmüştür. [4]
Bu anlamda AİHM, aşağılayıcı veya kötü muamelenin, başvurucunun cinsiyeti, yaşı, sözkonusu eylem sonucu ruh ve fiziksel sağlığında meydana gelen değişikliklere göre belirlenmesi gereken bir ciddiyet eşiğini aşması ve bu eşiğin aşılmasının tespiti için aşağılayıcı olduğu iddia edilen muameleninözellikle başvurucuyu küçük düşürmek ve itibarını zedelemek için yapılıpyapılmadığının, muamelenin kamuya açık olup olmadığının, böylelikle başvurucunun kamuoyunda aşağılanıp aşağılanmadığının, yargılama süreci, dolayısıyla muamele, kamuya açık değilse de, kamuoyu gözünde olmasa da başvurucunun kendisini ne kadar aşağılanmış hissettiğinin belirlenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu nedenle ülkemiz bakımından zorunlu tek tip kıyafet giyilmesi suretiyle tutuklunun duruşmaya çıkması nedeniyle AİHS’nin 3. ve 6. Maddelerinin ihlali gündeme gelebilecektir.[5]
III. ULUSAL MEVZUAT
1982 Anayasa’sının “Kanun önünde eşitlik” ile ilgili 10. maddesinde “Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanunönünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” ifadesine yer verilerek, idarenin her ne sebeple olursa olsun, toplumun bir kesimine negatif yönlü bir ayrımcılık yapamayacağını, herkese eşit mesafede kalacağını Anayasamız teminat altına almıştır. Savaş, seferberlik ya da olağanüstü hallerde bile, Anayasamız bir takım temel hakların varlığının devam edeceğini hüküm altına almıştır. Buna göre “….savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında,kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz….” Anayasamızın bu hükmünden de anlaşıldığı üzere savaş halinde dahi kişilerin maddi ve manevi bütünlüğüne dokunulamayacağı belirtilmiştir. Bunun yanı sıra Anayasamızın 17/1.Maddesine göre “Herkes, yaşama, maddi vemanevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir….” denilerek kişilerin maddi ve manevi varlıklarını koruma ve geliştirme noktasında Devlet’in pozitif bir yükümlülüğü olduğuna vurgu yapılmıştır. Zira Devlet kişilerin maddi ve manevi varlıklarını korurken onların bu varlıklarını geliştirme imkanlarını sağlamakla yükümlü kılınmıştır.
1982 Anayasa’sında yer alan eşitlik ilkesinin bir uzantısı olarak 5237 sayılı TCK’nın 2/1-sonda “Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.” cümlesine yer verilmiştir. Benzer şekilde Anayasamızın kişilerin maddi ve manevi varlıklarının korunup geliştirme yükümlülüğünün bir yansıması da 5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun 2/1. maddesindeyer almıştır. İnfazda temel ilkeyi belirleyen bu maddeye göre “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kurallar hükümlülerin ırk, dil, din,mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal kökenve siyasî veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğertoplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanır. Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane,insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz.” 5275 sayılı İnfaz Kanununda yer alan “Hükümlünün Giydirilmesi”ne ilişkin 64. maddesinde bırakalım tutukluları, hükümlülerin bile tek tip giyinmelerine yönelik bir düzenleme bulunmamaktadır. Hükümlülerin kıyafetlerine yönelik tek sınırlama güvenlik endişesi nedeniyle, infaz koruma memurlarının üniformalarıyla benzer şekil ve renkte olmamasına yöneliktir.
Yukarıda ulusal mevzuatımızda yer alan Anayasa, Türk Ceza Kanunuve İnfaz Kanunu’nun konumuzu ilgilendiren maddelerini baktığımızda; 696 sayılı KHK ile getirilen tek tip uygulamanın bu kanunlara taban tabana zıt olarak hazırlandığı izahtan varestedir. Devlete maiyetinde bulunan kişilerin manevivarlığını koruma ve geliştirme görevi veren bir Anayasa’nın, henüz haklarında kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü bulunmayan kişilerin, rahatsız edici renklere sahip tulumlarla ailelerinin, sevdiklerinin, akrabalarının gözleri önüne çıkarılmasını amaç edindiğini düşünmek mantık dışıdır. Ayrıca temel ilkeolarak, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışta bulunmayı yasaklayan bir İnfaz Kanunu’narağmen henüz masum kabul etmemiz gereken bir evrede şüpheli/sanıkların tek tiptulumlarla teşhir edilmesi mevzuatın neresinde yer almaktadır?
Gerek evrensel hukukun, gerek İslam hukukunun, gerekse de yaşadığımız toplumun örf ve ananelerine bakıldığında masumiyet karinesi bizim ceza hukuku sistemimizin en temel ilkelerinden birisidir. Masumiyet karinesi denildiğinde sadece mahkeme huzurunda kişinin suçu kesinleşinceye kadar adli merciler tarafından bu kişinin masum, suçsuz görünmesinin kabul etmeyi anlamamamız gerekmektedir. Bu kavram çok daha geniş bir alanı kapsamaktadır. Kişiler haklarındaki hüküm kesinleşene kadar adli mekanizma tarafından masum kabuledilirken, topluma da bu süreç tamamlanana kadar masum bir kişi olarak gösterilmek zorundadır. Aksi kabul mümkün değildir. Örneğin, bir kişi eğer topluma suçlu olarak yansıtıldıysa, teşhir edildiyse, çarşaf çarşaf haberleri medya da çıktıysa bu kişi mahkemelerce beraat ettirilse bile toplum nazarında hayatı boyunca suçlu olarak kabul edilecektir. Bu durum geri dönüşü imkansız zararlara sebep olacaktır.
IV. DÜNYADAKİ VE TÜRKİYEDEKİ SOMUT ÖRNEKLER
Ülkemizde,hukuk ve yargı sorunları sürekli olarak birbirini doğuran ve çeşitlenen yeni gündemlerle yaşanmaya devam etmektedir. Bir yandan “siyasal yargılamalar” birbirini takip ederken, soruşturma ve yargılamaya dair şikayetlerden cezaevleri ve infazsisteminin yarattığı sorunlara kadar uzanan bir dizi hukuksal ve yargısal mesele doğmaktadır. Türk hukuk sisteminin, tüm aktörleri, kurumları ile ayrı ayrı ve bütünsel bir sorgulamaya tabi tutulması hem güncel hem de tarihsel bir görev olarak önümüzde dururken; entemel sorun Türk Yargı sisteminin iktidarlarca kolay yönetilebilir olmasıdır.Zira yargılama ve infaz kurumları, kurumsal olarak birbirinden oldukça farklı özellikleri bünyelerinde barındırmasına ve farklı kurumsal işleyişlere, kültürlere veöznelere sahip olmalarına rağmen ve üstelik yargılama ve infaz süreçlerinin birbirini takip eden süreçler olması gerekirken; Türkiye’nin mevcut hukuk sistemive geçerli olan yargı kültürü içerisinde her iki kurum birbirine oldukça yakınlaştırılmıştır. Genel olarak da yargılama ve infaz süreçlerinin iç içegeçmiş vaziyette olduğunu beyan etmek yanlış olmayacaktır.[6]
Yargılama ve infaz süreçlerinin iç içe geçmişliğinin bir ürünü olarak karşımıza çıkan mahpuslara tek tip kıyafet düzenlemesinin, gündem olduğu günden itibaren, bazı kesimler tarafından bu uygulamanın dünyanın farklı ülkelerindede yer aldığı gerekçe gösterilerek uygulamaya meşruiyet zemini hazırlanmak istenmiştir. Bu nedenle, tek tip kıyafet uygulaması bulunan ülkelere kısaca değinmek yerinde olacaktır. Gelişmiş ülkelere bakıldığında serbest kıyafet uygulayan ülkelerarasında Hollanda, Fransa, Belçika, Norveç, İtalya ve İspanya yer alırken; Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Kanada, Çek Cumhuriyeti, Birleşik Krallık,Çin ve Kazakistan’daysa hükümlü ve tutuklulara yönelik tek tip kıyafet uygulaması mevcuttur. Almanya’da pratikte uygulanmazken, İsveç’de yapılan reformlarla uygulamaya son verilmiştir.
Eyaletlere göre farklılık gösteren ve her eyaletin ilgili birimlerince kuralları belirlenen tek tip kıyafet uygulaması ABD’de de hükümlü vetutuklulara yönelik olarak güvenlik kararı çerçevesinde belirlenmekte olup, kıyafetlerdefarklı renk uygulaması mahkumların kolaylıkla tanımlanması amacıyla kullanılmaktadır. Bir diğer ülke olan Kanada’da da tek tip kıyafet uygulaması yapılırken; tutukluların mahkemeye çıkana kadar kurum tarafından verilen kıyafetleri giymeleri zorunlu olarak yer almaktadır. Çek Cumhuriyeti’ndetutukluların kendi kıyafetlerini giyip giyemeyeceklerine, işlenen suçun türünegöre kurum tarafından karar verilmektedir. Yüksek güvenlikli cezaevlerinde mahkumların giyecekleri kıyafetleri seçmeleri yasakken; kişiler madde bağımlılığı ve hafif suçlardan mahkum olurlarsa kendi kıyafetlerini giyebilmektedirler.[7]
Tek tip kıyafet uygulaması olan diğer bir ülke olan Bileşik Krallık’tauygulama Prison Rules adı ile 1999’da açıklanmıştır. Uygulamanın amacı[8] hapishanelerde zengin ile yoksul ayrımını ortadan kaldırarak daha eşit bir ortam oluşturmaktır. İngiltere Cezaevleri Yönetiminin 1 Kasım 2013 tarihinde yayımlandığı, 2015 yılında tekrar düzenlenen talimatnamesindeki Tutuklu/Hükümlüler Bireysel Eğitim Planına göre Mahkumlar temel aşama, giriş aşaması, standart aşama ve gelişmiş aşama olmak üzere dört kategoriye ayrılmaktadır. Giriş aşamasındaki mahkumlar hükümlü olarak cezaevinde bulunduğu ilk 14 gün ve temel aşamada bulunan 18 yaş üstüerkek hükümlülere ceza infaz üniforması giyme mecburiyeti getirilmektedir. Mahkumlarındini inancın gereği, engellilik durumu veya transseksüel olma hallerindeyseceza infaz üniforması giyme zorunluluğu bulunmamaktadır. Standart aşamadaki hükümlünün kendi kıyafetini giyip giyemeyeceğine kurum müdürü karar vermektedir. Tüm dört aşamadaki kadın tutuklu/hükümlülerle tutuklu erkekler kendikıyafetlerini giyebilmektedir. Ancak burada belirtilmesi gereken önemli birhusus Prison Rules 1999’un 40/3. maddesinde “Herhangibir mahkemede bulunması gereken bir mahkum, mahkeme huzurundayken idaretarafından verilen kendi kıyafetlerini veya sıradan sivil kıyafetlerini giyer.”ifadelerine yer verilerek duruşmalara gidiş hususunda istisnai bir düzenlemeyapılmıştır.[9]
Çin'de tek tip kıyafet uygulaması yapılmakta ve mahkumlara bez ayakkabı ve cezaevinin yapısına uygun kıyafetler verilmektedir. 2005 yılında hapishane koşullarının iyileştirilmesi için meslek eğitimi, psikolojik destek ve toplum hizmetleri gibi bir dizi yenilik getirilmiş olmasına karşın üniforma uygulaması henüz kaldırılmamıştır. Kazakistan’da da 2011 yılında işlenen suçların ağırlığına göre düzenlenen renkli tulum uygulaması başlatılmış, uygulamanın gerekçesi hem mahkumların işlediklerisuçlara göre ayrıştırılması hem de hapishaneden kaçmaları halinde yakalanmalarının daha kolay olması olarak açıklanmıştır.[10]
Almanya’ya baktığımızda tutukevlerinde masumiyet karinesi dikkate alınarak tutuklulara herhangi bir kıyafet zorunluluğu getirilmemektedir. Yasal mevzuatında hükümlülerin tek tip kıyafet giyme zorunluluğu bulunmasına rağmen pratikte bu uygulamaya da yer verilmemektedir. Ayrıca Alman Ceza İnfaz Kanunu’nun 173. maddesindeki tanıma uyan hükümlülerin kişisel kıyafetlerini giyebilecekleri yönünde bir ifade de yer almaktadır.[11] Yüzde 40'lık yeniden suç işleme oranı ile dünyada birçok ülkenin altında yer alan İsveç’te, yapılan reformlar sonucunda, üniforma giyme zorunluluğu kaldırılırken, mahkumlar da üniversite yurtlarına benzer bir yapı içerisinde kalmaya başlamışlardı.[12]
Bu örneklere yer verdikten sonra ülkemiz tarihinde uygulamaya bakma ihtiyacı doğmuştur. Günümüzden yaklaşık 30-35 yıl evvelinde 12 Eylül Sıkıyönetim Mahkemelerinde yapılan yargılamalarda tek tip kıyafet uygulaması yapılmaya çalışılmıştır. Ancak o dönem tutuklu olarak yargılanan sanıklar kendilerince bu uygulamanın insanlık dışı olduğunu, onur ve haysiyetlerinin yokedilmeye çalışıldığını söyleyerek söz konusu tek tip kıyafetleri giymeye karşı çıkmışlar; zorla giydirilen şahıslar ise duruşma salonuna kadar getirilip kelepçeleri çözüldüğünde bu kıyafetleri yırtarak iç çamaşırlarıyla duruşmaya katılmışlardı. Tek tip kıyafet uygulamasının yürürlüğe konulmasından sonra yapılan ilk duruşma, Metris Cezaevinden getirilen tutuklularındır. Bu tutukluların kıyafetleri yırtması sonucu iç çamaşırlarıyla mahkeme huzuruna çıktıkları ilk tarih 17 Ocak 1984 yılı olup, hafızalara kazınan fotoğrafları ise Cumhuriyet Gazetesinden Deniz Testel tarafından ölümsüzleştirilmiştir. Tek tip kıyafet uygulamasına yönelik yapılan protestolar o dönem suçların ya da yargılamaların önüne geçerek gündeme oturmuştur. Tek tip kıyafet uygulamasını reddeden tutuklular kimi zaman işkencelere uğramışlar, kimi zaman hücre cezalarına çarptırılmışlar, kimi zamanda çarşaflardan yaptıkları kıyafetleri giymek zorunda kalmışlardır. Bu uygulama sürdürülebilirlik arz etmemiş ve nitekim 1987 yılında da uygulama mevzuattan çıkarılmıştır. Başka bir deyişle, ülkemiz daha önce 696 sayılı KHK’dakine benzer bir uygulamayı 12 Eylül Sıkıyönetim Döneminde tecrübe etmiş ancak sonunda, gerisinde birçok acılar bırakarak, bu uygulamanın pratikte bir faydası olmadığı görülerek terk edilmiştir. Askeri cezaevlerinde tek tip kıyafet uygulaması çok yakın bir zamana kadar devam etmiştir. Ancak mevcut düzenleme, sivil yargıyı ilgilendirdiği, Askeriye’nin kendine özgü bir takım kuralları olduğu için ve konumuzla doğrudan bir ilgisi olmadığından bu hususa değinilmemiştir.
Mevcut 696 sayılı KHK’nın tek tip kıyafetle ilgili 103. maddesine baktığımızda; tek tip kıyafet uygulamasının hükümlü ya da tutuklu ayrımı yapılmaksızın belli bazı suçlar bakımından sadece duruşmaya sevk nedeniyle ceza infaz kurumu dışına çıkarılma halinde geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır. Bir başka deyişle, tutuklu/hükümlüler söz konusu suçlar bakımından cezaevlerinde bulunduklarında ya da hastane, nakil gibi diğer işlemler nedeniyle ceza infaz kurumu dışına çıkarıldıklarında kendi kıyafetlerini giyebileceklerken; sadece ve sadece duruşma için mahkeme huzuruna yani kendilerini savunmaları için açık yargılamanın yapıldığı halkın önüne çıkarıldıklarında bu kıyafetleri giymek zorunda olacaklardır.
Bu düzenleme ile yukarıda ayrıntılı olarak açıkladığımız dünyanın farklı ülkelerindeki cezaevlerinde uygulanan tek tip kıyafet modelini karşılaştırdığımızda; mevcut düzenleme ile dünyadaki pratiklerinin birbirleriyle alakası olmadığı görülecektir. Türkiye’deki uygulamanın ilk temel farklılığı; tutuklu-hükümlü ayrımı yapılmaksızın söz konusu suçlarla itham edilen ve cezaevinde bulunan herkesin tek tip kıyafet giyme zorunluluğu altında olmasıdır. İkinci temel farklılık ise; Türkiye’deki uygulamada tutuklu vehükümlüler cezaevinin içindeyken kendi kıyafetlerini giyme özgürlüğüne sahip olup sadece duruşmaya çıktıkları esnada bu üniformaları giymeleri zorunluyken,dünyadaki uygulamaların hiç birinde savunma için mahkeme huzuruna çıkıldığında sanığın tek tip kıyafet giymesinin söz konusu olmamasıdır. Tek tip kıyafetin zorunlu olduğu ülkelerde duruşmaya ya da mahkeme huzuruna çıkma hali istisnai olarak düzenlenmiştir. Hatta ve hatta bu düzenlemenin getirilmesine sebep olan olayda örnek olarak verilen Guantanamo’da bile şüphelilerin duruşma düzenini bozmamak kaydıyla kendi seçimleri olan uygun bir kıyafet giyebildikleri görülmektedir.[13]
Dünyada tek tip kıyafeti uygulayan Devlet’lerin bu uygulamadan sağladıkları bir menfaatleri söz konusudur. Bu kapsamda kimiülkeler zengin-fakir ayrımını kaldırmak istemiş, kimi hijyen koşulları sebebiyle uygulama başlamış, kimi mahpusların kaçmalarını engellemek amacıylabu uygulamaya yönelmiş, kimi devletler ise suç tiplerine göre ayrıma giderekcezaevi idaresinin cezaevi sınırlarında kolaylaştırılmasını amaç edinmiştir. Mevcut uygulamada ise yetkililerin sorulan sorulara verdikleri cevaplara bakıldığında; bu uygulamanın nedeni duruşmaya isnat edilen suçlarla tutuklu olarak getirilen kişilerin güzel giyinmeleri, bu durumun da müştekileri rahatsız etmesi ve onların talebi doğrultusunda bu düzenlemenin yapıldığı şeklindedir. Bu düzenleme ile elde edilmesi amaçlanan hukuki menfaate yönelikbir açıklama yapılmamıştır. Devlet aslında henüz kesinleşmiş hiçbir hüküm yokken, yargılamalar devam ederken, müştekiler ile sanıklar arasında tarafsız kalıp duygusallığa kapılmadan bir denge unsuru olması gerekirken, müştekiler tarafında yer alarak, masumiyet karinesinin devam ettiği süreçte söz konusu dengeyi tutuklular aleyhine bozmuştur. Eğer bu uygulama sadece ceza eviiçerisinde olsaydı ya da hüküm kesinleştikten sonra böyle bir uygulamaya yönelseydi,bu denge bu kadar açık bir şekilde bozulmamış olacaktı.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin taraf olduğu uluslar arası sözleşmeler, millet iradesiyle yürürlüğe konmuş bir Anayasası vardır. Bütün kanunlar, KHK’lar ve ilgili mevzuatların bu iki üst norma uygun olma zorunluluğu hukuk devletinin gereğidir. Dolayısıyla, halkın bir kesiminin talepettiği hususların yasal zeminde vücut bulması için muhakkak surette bu iki üstnorma uygun olması gerekmektedir. Başka bir deyişle, halkın her talebinin yetkililer tarafından normlar hiyerarşisine uygun olup olmadığı tartışılmaksızın yürürlüğe konması hukuken mümkün değildir. Örneğin, halk topyekun bir şekilde Devlet yetkililerine; “Amerika’ya karşı savaş açalım,Yunanlı’lara kaybettiğimiz 12 adayı geri almak için çıkartma yapalım.” ya da “Ülkemizde dolarla alış verişi yasaklayalım.” deseler, yetkililer kayıtsız-şartsız birşekilde bu talepleri yerine mi getireceklerdir? Böyle bir durum Devlet ciddiyetiyle bağdaşmamaktadır.
15 Temmuz darbe girişimi sırasında yüzlerce vatandaşımız şehit olmuş, binlerce insanımız yaralanmıştır. Bu acı bir gerçektir ve inkarı mümkün değildir. Bu konu tartışma dışıdır. Dolayısıyla bu şehit ve gazilerin kendileri ve yakınları tabi ki çekmiş oldukları bu acıların karşılığı olarak gerçek suçluların cezalandırılmalarını istemeleri en doğal haklarıdır. Bu kesim acıları ve duygusallıkları sebebiyle, söz konusu yargılamalardaki kitleye karşı bir ön yargıyla bakmaları, ayrım yapmaksızın hepsini suçlu görmeleri, onların cihetinde normal karşılanabilir. Ancak devletin bu noktada müştekiler tarafında yer alarak, masumiyet karinesi gibi bir takım temel ilkeleri yok farz edip, bu duygusallık rüzgarına kapılıp, bir çok insanın hayatını etkileyecek düzenlemelerde bulunup, derin duygusal kopuşlara sebep olmaması gerekmektedir.
V. SONUÇ
Yukarıda ayrıntılı bir şekilde tek tip kıyafet uygulamasının dünyadaki örnekleri açıklanmıştır. Ayrıca ulusal mevzuatımızda da kişinin manevi varlığının neşekilde teminat altına alındığı hususu da kısaca irdelenmiştir. Yapılan tüm bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere 696 sayılı KHK ile getirilen tek tip kıyafet uygulamasının mevcut durum itibariyle bir örneği dünyada yoktur. KHK’da yeraldığı uygulama şekliyle de ulusal mevzuatımıza tamamıyla aykırı bir düzenlemedir. Başka bir deyişle, bu düzenleme Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler dahil yazılı bütün mevzuata ve dünyadaki pratiklerine aykırı bir şekilde ve bu aykırılığı bilinerek yapılmış bir düzenlemedir. Aksi kabul mümkün değildir. Hal böyleyken, bu kadar aykırı bir düzenlemenin hangi hukuki menfaate ya da bir adım ötesi Devlet’in hangi ali menfaatine dayanılarak yapıldığı henüz ortaya konulmamıştır. AİHM’in yukarıda belirtilen ihlal kararları ortada iken ve bu dosyalarında gelecekte oraya kadar gideceği açıkken, bu kadar bariz bir hukuksuzluğa imza atılmasının tek sebebi yetkililerce “halkın talebi” olarak açıklanmıştır. Kanaatimizce, cezaevleri siyasi suçlularla dolup taşmaktayken;böyle bir düzenleme yapılmasında halkın talebinden daha öte sebepler vardır.
“Hero” yazılı tişörtle duruşmaya çıkan tek bir kişi nedeniyle on binlerce insan hakkında hukukun evrensel ilkelerine aykırı bir düzenleme yapmak ne kadar adil olabilir? Polis ya da Jandarmanın biraz daha dikkatli olması halinde bu tarz bir hareket önlenebilecekken, bir gazete yazısında yer verildiği üzere asıl amaç Fetöye karşı yapılmış esaslı bir psikolojik hamle midir? Fetöden tutuklu ve hükümlülerin, kripto Fetöcülerin, firardaki Gülenistlerin dünyalarını altüst etmek, morallerini bozmak mı amaçlanmıştır?[14] Acaba siyasi iktidar buradan hareketle kendince “uyumsuz” gördüğü, solcu, sosyalist, özetle muhalifolarak gördüğü bütün kitleyi sindirecek ve bastıracak bir araç olarak mı bu uygulamayı kullanmak istemektedir? Darbe girişiminde yargılanan kişilere farklı bir uygulama yapmak gerektiğini var sayarak insanların zihnine de kazınacak görüntülerle kamu vicdanını tatmin edeceğini mi düşünmektedir?[15] Yoksa kişinin kimliği ve kendine güvenini ortadan kaldırılarak tek tip kıyafet uygulaması cezanın bir parçası haline mi getirilmek istenmektedir? 2014 yılında John T. Molloy tarafından yapılan bir araştırmada ADB’de de mahkemeye mahkum kıyafetleriyle gelinmesinin suçlu bulunma olasılığını artırdığından esinlenilerek, kişiler bahse konu tulumlarla mahkeme ve halk huzuruna çıkarılarak ön koşulla suçlu olarak kabul edilmelerinin önü mü açılmak istenmektedir?[16] Ya da kişiler Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katılmaya zorlanmak mı istenmektedir? Zira mahkeme huzurunda bu kıyafetleri giymek zorunlu iken,duruşmaya bizzat gelmeyen sanıklar bakımından bu zorunluluk mevcut değildir. Peki durum bu ise, acaba yetkililer duruşmaya bizzat gelen kimi bazı sanıkların gerek gözaltında gerek cezaevinde iken işkence ve kötü muameleye tabi tutulduklarını beyan etmeleri mi rahatsızlık oluşturmuştur? Benzer suçlarla itham edilen fakat tutuklu bulunmayan, yine sanık sıfatını taşıyan ve açıkyargılamada savunma hakkını kullanmak için o an huzurda bulunan kişiler bakımından bu durum bir zorunluluk değilken; yanı başında tulumla savunma yapan kişilerin varlığı vatandaşa karşı devlet eliyle uygulanan bir ayrımcılığın örneği değil midir? Ülkemizde artık suç ve cezanın şahsiliği ilkesi tamamen ortadan kaldırıldı mı ki tulum giymeye zorlanan kişilerin yakınları da bu manzara karşısında adeta cezalandırılmak istenilmektedir? Şöyle ki bu uygulamayla kişiler ve aileleri ya bu tulumlu manzaraya katlanmakla ya da tulumu giymeyerek birbirleriyle görüş yasağı konularak cezalandırılmaktadır. Ülkemizde artık “masumiyet karinesi”nin yerini “suçluluk karinesi” mi almıştır? Tutuklu bir kimsenin tek tip kıyafetle yargılanması hangi kamu menfaatine hizmet etmektedir? Halkın bu yönde talebi olduğunu beyan edenler bu talebi nasıl tespit etmişlerdir? Bu hususta imza kampanyası mı başlatılmıştır yoksa anket mi yapılmıştır? Bu talep münferit birkaç kişinin beyanından öteye geçmiş midir? Hukukçu kimliğe sahip, aynı zamanda iktidara yakın bir gazete de yazan kişinin, cezaevinde tutuklu ve hükümlüler dışında herkesin yani infaz koruma memurlarının ve jandarmanın tek tip giymesi nedeniyle cezaevinde tutuklu ve hükümlülerin kıyafet serbestisini ilginç bulduğunu ifade etmesine rağmen, asıl ilginç husus bu kişinin uygulamanın cezaevi dışına çıkarılacak kişiler için hazırlandığının bile farkında olmaması değil midir?[17]
Bir aydınımız dediği gibi “Doğruları cesaretle savunmak, ileride daha az zarar görmek için başvurulması gereken önemli bir yol değil midir?”[18] Son bir sorumuz da bu uygulamayı bu şekilde yapan yetkilileredir: Bir kişi dahi olsa tulum giydirilmesine rağmen beraat ederse bu uygulamadan dolayı vicdan azabı çekmeyecek misiniz?
F. VİLDAN YİRMİBEŞOĞLU
__________________________________________________________________
[1] https://www.ombudsman.gov.tr/contents/files/876b6--Mahpuslarin-Islahi-Icin-Asgari-Standart-Kurallar.pdf
[2]http://www.cte.adalet.gov.tr/menudekiler/uluslararasi/tavsiye_kararlari.doc#_RefHeading_555_2049882017
[3] http://www.dw.com/tr/avrupan%C4%B1n-tek-tip-k%C4%B1yafet-kural%C4%B1/a-41967405ve https://www.aydinlik.com.tr/tutukluya-tek-tip-giysi-konusunda-aihm-karari-dogu-perincek-kose-yazilari-aralik-2017
[4] Prof. Dr. Ersan Şen, “TutuklununGiydirilmesi”, 8 Ağustos 2017, <http://www.hukukihaber.net/tutuklunun-giydirilmesi-makale,5357.html > ; Hadade/Romanya, BaşvuruNo: 11871/05, par. 52-85, İHAM 2013
[5] Şen, “Tutuklunun Giydirilmesi”
[6] Muzaffer Şakar, “İnfazınızı Nasıl Alırsınız?”, Konferans Kitabı:Türkiye’de Mahbus Olmak, 27-28 Şubat 2016, Baskı: Temmuz 2016, TCBS Kitaplığı10, s.33-40.
[7] < http://www.turkiyehukuk.org/tek-tip-kiyafet-uygulamasinda-dunyadan-ornekler/>
[8] <http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-40653666>
[9] <http://www.turkiyehukuk.org/tek-tip-kiyafet-uygulamasinda-dunyadan-ornekler/>
[10] <http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-40653666>
[11] <http://www.turkiyehukuk.org/tek-tip-kiyafet-uygulamasinda-dunyadan-ornekler/>
[12] <http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-40653666>
[13] Şen, “Tutuklunun Giydirilmesi”
[14] <https://www.seslimakale.com/videodetay/huseyin-gulerce--badem-kurusu-fetonun-kimyasini-bozdu-24446>
[15] <https://www.yenisafak.com/bilgi/halk-yeni-yargilama-dizayni-istiyor-tek-tip-cezaevi-uniformasi-2755641/anket-halk-ne-istiyor-138782>
[16] <http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-40653666>
[17] <http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/av-yasar-bas/tutuklular-tek-tip-elbise-giymeli-20191.html>
[18] Zülfi Livaneli, Son Ada,Doğan Kitap, Baskı:2013, s.138