HUKUKSUZLUĞUN HUKUKUNA AYKIRILIK
“Hiç kimse onubulandırmadığı ve ihlal etmediği sürece hukuk,
teneffüs ettiğimiz hava gibi, görünmez ve tutulmaz bir şekilde
etrafımızı kaplar. O, ancak kaybettiğimizianladığımız zaman
değerinin farkına vardığımız, sağlık gibi sezilmez birşeydir.”
Pierre Calamanderi
Bu makalede mevcut yargı sistemimizde ve FETÖ/PDY vbdavalar özelinde uygulanan ve 15 Temmuz öncesi dönemde Yargıtay, Danıştay veAnayasa Mahkemesi içtihatları ile delil olarak kabul edilmeyen ve hatta yokfarz edilen bir takım verilere, hukuka aykırı uygulamalara, fişlemelere biçilenhukuki değeri ve bu “hukuksuz” hukuki değerlendirmelerin kendi içindekitutarsızlığını ve “hukuksuzluklarını” ayrıca “hukuksuzluğun hukuku” ndan neanlaşılması gerektiğini kısaca somut örneklerle açıklamak istiyorum.
İçindebulunduğumuz gezegende, yaşayan tüm varlıkların kendi floralarında birdüzenleri ve bu düzenlere uymamanın da bir yaptırımı vardır. Örneğin, heryabani hayvanın ormanda ya da dağda yaşadığı bir ini ve beslendiği biryeşilliği ya da av sahası vardır. Yabani hayvanlar, birbirlerininanlayabileceği şekilde, kendi alanlarını biyolojik ya da fiziksel izlerleişaretler ve bu alanda bir nevi mülkiyet hakkını ilan ederler. Yine bitkileriçin de bu durum söz konusudur. Her bitkinin büyüyüp gelişebileceği topraktipi, güneş ışığını alması gereken açı, nem derecesi ve varlığını sürdürmesiiçin gereken ortam ısısı farklıdır. Bu sebepten bitkiler de, kendilerine uygunyerleri sahiplenir, burada gelişir, meyve verir, kendi türleri dışındabitkilerin de yakınlarında bitmesine izin vermezler. Aynı şekilde, tekhücreliler ve başkaca mikroorganizmalar için de durum böyledir.
İnsanoğluda aynı şekilde, avcı-toplayıcılıktan yerleşik hayata ve günümüze, var olduğugünden beri yazılı ya da sözlü bir takım kurallara bağlı düzen içerisindeyaşamıştır. Bu düzeni oluşturan kurallar; bazen kendi doğasından, bazentöreden, bazen dinden, günümüz modern toplumlarında ise pozitif hukuktankaynaklanmıştır. Düzenin olmadığı yerde yaşamın olması mümkün değildir.
İnsanlarınyaşamını düzenleyen, onların haklarını gösteren ve bu haklara yapılacakmüdahaleleri engelleyen-yaptırıma bağlayan kurallar bütününe biz hukuk düzenidiyoruz. Hukuk düzeni, meşru kaynaklardan beslenen, içinde yaşadığı toplumtarafından üstünlüğü ve bağlayıcılığı kabul edilmiş, bu düzen içinde alınankararların kabul edilip, meşruluğu üzerinde tartışmanın olmadığı birorganizmadır. Örneğin ülkemiz bir hukuk devletidir ve bu ülkede bulunan herkesin,hukuk düzenine uyması ve bu düzeni ihlal etmeme yükümlülüğü vardır. Kısaca izahettiğim bu husus, sosyal hayatı, kurallara uygun temiz bir hayat yaşama ideali taşıyanveyahut taşımaya çalışan insanlar için cari bir konudur.
Toplumdalegal düzlemde faaliyet gösteren bireyler olduğu gibi, varlıklarını yasa dışıyollarla sürdüren, gayri meşru işlerle hayatını kazanan, yukarıda kısacabelirttiğimiz hukuk düzeninin dışında işlerle meşgul olan ve bu işlerini yürütürkende düzen sağlama gereksinimi duyanların sayısı da azımsanmayacak kadar çoktur.
Yasa dışıişlerden kasıt, devlet içinde ya da dışında çöreklenmiş yer altı dünyasıdenilen yapılanmalar, terör örgütleri, uyuşturucu işi yapanlar, hırsızlık,dilencilik, yasa dışı çek-senet tahsilatı gibi işleri yapan organize suçörgütlerinin hüküm sürdüğü alanlardır. Yapmış olduğum araştırmalarda, birkısmını saymış olduğum yasa dışı işlerle iştigal eden kişilerin de kendiiçlerinde çok katı uygulanan ve herkesin bağlı olduğu, ihlal edenin çok ağırşekilde cezalandırıldığı, yazılı olmayan kuralların geçerli olduğunu öğrenmişbulunmaktayım. Başka bir deyişle, hukuksuzluğun hüküm sürdüğü bu alanlarda da,meşru hukuk sistemine paralel ve bu hukuk sisteminin dışında ancak o alanıorganize eden, işlerin sorunsuz yürümesini sağlayan, daha işe başlarkenmuhatabına ilgili kuralların tebliğ ve tembih edildiği, ihlali halinde başınaneler gelebileceğinin ihtar edildiği bir sistemden bahsediyoruz. Örneğin; herdilenci grubunun dilendiği yer birbirinden bağımsız ve ayrıdır. Kimse kimseninköşe başında, köprü üstünde, sokağında dilenemez. Buna tevessül edene,dilencinin arkasını kollayan kişiler tarafından gereken ceza kendi usullerinceverilmektedir. Ya da mafya tipi yapılanmalarda da, her grubun hüküm sürdüğücoğrafi bölge ve iş sahası farklı olup, kendi iş alanı dışında faaliyetgöstermek için işletilmesi gereken bir prosedür ve izinler vardır. Buyapılmadığı takdirde, cezalandırma sistemi kendi içinde çalışmaktadır. Ya dauyuşturucu satan torbacıların yasa dışı ticaretlerini yaptıkları bölgelerinbirbirinden ayrı olması, kendi bölgelerinde adeta tek satıcı konumunda olmalarıgibi. Bu yasa dışı organizasyonlarda, hukuksuzluğu düzenleyen kurallara herkesuymakta, verilen cezalara karşı çoğunlukla kimse gidip legal birimlere müracaatederek, uğradığı can ve mal varlığına yönelik zarar hakkında bir taleptebulunmamakta, kendi sistemi içerinde kurallara bir sadakat gösterilmektedir.
Yukarıdaanlattıklarımın, FETÖ/PDY yargılamaları ile ne ilgisi olduğu konusunu izahetmek gerekirse: Hukuksuzluğun sistematik olarak işlediği ortamların bile,kendi içinde bir tutarlılığı ve hak gözeten bir hukuku vardır. 15 Temmuz haindarbe girişiminden sonra biz hukukçular, tamamıyla yabancısı olduğumuz bir takımuygulamalar ve kavramlarla tanıştık. Daha önce hukuk tarihinin sayfalarınageçtiğini ve mazide kaldığını düşündüğümüz bir takım insanlık ve mantık dışıuygulamaların yeniden hortladığına şahit olduk. Kelime haznemize yeni birçoksözcük kattık. Bunların neler olduğunu kısaca izah edersek:
ØÇok uzak değil daha 5-6 yıl önceherkesin lanetlediği fişleme çalışmalarının artık sadece istihbari bir verigibi arşivlerde durduğunu değil, bizatihi mahkemeler tarafından istihbaratkurumlarından talep edilip, hükümlerini buna göre kurduklarına, buna da “sosyalçevre raporu” denildiğine,
Ø İşkence yapanlar hakkında takipsizlikkararları verildiğine, işkencecilerin yapılan yasal düzenlemelerle korunduğuna,buna da “sorumsuzluk zırhı” denildiğine,
ØDevletin izin verdiği bankaya parayatırmanın, hesap açmanın terörist olmak için yeterli olduğuna, devletkurumunun anlaşmalı olduğu bankadan maaş alan kişinin neden bu bankada hesapaçtı diye işinden atıldığına ve buna “Bankasya’ yı kurtamaya çalışmak”denildiğine,
Ø Kucağında ya da karnında bebeğiyle kadınlarıntutuklandığına, insanların cezaevlerinden haklarında tahliye edilmeli raporuolmasına rağmen tutuklu bırakılarak öldüğüne, buna “kaçma şüphesi ve ölçülülükilkesi” denildiğine,
ØSadece bir kişinin kanaati ileinsanların işlerinden aşlarından olduklarına, buna “kurum kanaati ve iltisak”denildiğine,
Ø Kendi vatanlarından adalet ümidini keseninsanların ülkeden yasa dışı yollarla çıkmak isterken Ege’ de Akdeniz’ deboğularak öldüğüne buna “Suçlu olmasalar kaçmazlardı” denildiğine,
Ø İmam denilen GARSON adlı bir kişinin neşekilde düzenlendiği bilinmeyen bir flash belleğindeki, bizzat FETÖ tarafındanyapılmış fişlemelere dayanarak binlerce polisin sorgusuz-sualsiz ihraçedildiğine ve buna “Fetöcülerin deşifresi ve temizlenmesi” denildiğine,
Ø Salt ankesörlü telefonla arandığı için birçokaskerin hapse tıkılıp işinden atıldığına,
Ø Kimsenin görmediği, bilmediği, varlığındandahi emin olmadığı bir Bylock serverından çıktığı söylenen veriler üzerine onbinlerce insanın hapislere atıldığına,
ØKolektif cezalandırma yöntemininsıradanlaştığına, bir aileden bir kişi FETÖ soruşturmasına tabi tutulduğundatüm aile bireylerine yurt dışı çıkış yasağı konulduğuna, mesleğin önemine göresadece bu gerekçe ile diğer çalışan aile bireylerinin özel ya da kamu farketmez işinden edildiğine, çocuklarının öğrenci yurdundan atıldığına, dahahaklarında iddianame olmayan kamu görevlilerinin apar topar lojmanlarındanatıldığına buna “Fetö tasfiyesi” denildiğine,
ØHapishanelerde insanların yerlerdeyattığına ve buna “Yargı reformu” denildiğine,
ØAvukatların sadece savunmayaptıkları için hapse atılıp cezalandırıldıklarına, buna da “Örgüt savunmasıyapıyor” denildiğine,
ØBir sulh ceza hakiminin kararıylabinlerce insanın maaş hesabı, miras malları dahil tüm malvarlıklarına elkonulduğuna buna “Ganimet” denildiğine,
Ø17-25 Aralık 2013 diye hukukiolmayan bir tarih konularak iktidar tarafından kurtarılmak istenen kişilereşans tanındığı ancak sıradan vatandaş için 90’ lara ve hatta ortaokul liseçağlarına kadar giderek örgütsel bir bağlantı kurulmaya çalışıldığına ve buna“Milat” denildiğine,
Ø15-16 yaşında iken gittiği birdershane yüzünden 25 yaşında doktor bir kıza ceza mütalaası verildiğine ve buna“örgütsel faaliyetlerinin devamlılığı” denildiğine,
ØTelevizyonlardan bir takımgazetecilerin Fetöcülere nasıl işkence edilerek konuşturulacağının tarifininyapıldığına, yine Fetöcü olarak bilinen kişilerin evlerinin zamanındaişaretlenmesi halinde gerekenin yapılacağının söylendiğine, insanların masumiyetkarinesinin yok sayıldığına ve buna da “Basın ve ifade özgürlüğü” denildiğine,
Ø Fetö sebebiyle ihraç edilen kişilerin SGKçıkış kaydına KHK notu düşüldüğü için bu kişilerin açlığa mahkum edildiğine,bir siyasetçinin daha masumiyet karinesinin devam ettiği bir dönemde bu ülkeninvatandaşı olan kişiler hakkında ağaç kökü yesinler diyerek insanlık suçuişlediğine ve buna “sivil ölüm” denildiğine,
Ø Bu ortamdan bunalıp hayatını yurt dışındakurmak isteyen kişilere izin verilmeyip, bu kişiler yasadışı yollarla MeriçNehrinden geçerken ailece boğulmaları üzerine ölen çocuklarına karşı “iyi olduzaten teröristin çocuğu da terörist olur” denildiğine hep beraber şahit olduk.
Yukarıdahukuksuzluğun nasıl olduğunu somut örneklerle anlattım. Bu anlattıklarımmünferit olaylar değildir. Hepsi, mezkur soruşturma-kovuşturmalarda sistematikolarak uygulana gelen eylemlerdir. Söylemler şahıs bazında olmayıp, bunlarbirçok kişi tarafından birçok yerde benzer şekilde dillendirilen konulardır.Özellikle iktidara yakın TV kanallarının son 3.5 yıllık yayın akışına gözatılırsa, benim bunlar arasından en masumlarını seçip koyduğum görülebilir.
Asılkonumuz ise bu noktadan itibaren başlamaktadır. Yapılan bu uygulamaların,söylemlerin tamamı kanunlara, TC Anayasasına, tarafı olduğumuz uluslararasısözleşmelere bütünüyle aykırıdır. Hukukun üstünlüğüne inanan kişiler olarakbizler bunların doğru uygulamalar olmadığını, hukuksuz olduğunu hemsavunmalarımızda hem de yazdığımız makalelerde dile getirdik. Ama bir noktadansonra, karşımızda bulunan devasa ve yek vücut bir devlet mekanizmasına karşı,olması gereken ve kanuni hukuktan değil de, bu sürece ve bu dosyalara özelişletilen hakim hukuk üzerinden, bu sistemi kuran kişilerin kendiargümanlarından hareketle, “kriter” olarak tanımlanan hukuk dışı ölçü biriminegöre savunmalarımızı oluşturmaya başladık. İşte bizim bu yaptığımızı ben“hukuksuzluğun hukukunu işletmeye çalışmak” olarak adlandırıyorum. Örneğin, ilkzamanlar Bylock’ un istihbari bir veri olduğunu, hukuki geçerliliği olmadığını,hem CMK hem de MİT kanununa aykırı elde edildiğini, bu delilin doğrudanlık veçelişmelilik ilkelerine aykırılığını sayfalarca açıklarken, son dönemdeYargıtay 16. Ceza Dairesi’ nin güncel kararları ve belirlenen “kriterler”üzerinden savunma hazırlıyoruz. Bank Asya konusunda önceden suç ve cezadakanunilik ilkesi, işlendiği zaman suç olamayan bir fiilin sonradan çıkarılandüzenlemelerle suç haline getirilemeyeceğini anlatırken, şimdi para ne zamanyattı, ne kadar yattı, niçin yattı gibi hukuki olmayan ancak mahkemelerinitibar ettiği “kriterler” ile meseleyi çözmeye çalışıyoruz. Ya da ankesörlearamalarda sayfalarca rapor hazırlamama ve teknik birçok araştırma yapmamarağmen, son dönemde Yargıtay 16. Ceza Dairesinin hukuka aykırı kararı üzerindenverilen “kriterler” den hareketle savunmaları hazırlıyoruz. Tek tek her veriyekarşı hangi “kriterler” üzerinden savunma yaptığımızı açıklayarak konuyudağıtmak istemiyorum.
Hukukengeçerli olmayan ancak FETÖ davalarında ayrı bir hukuk düzeni olarak işletilen,bu hukuksuz kararlara dayanarak yapılan hak arama mücadelesinin sonucunun dabir hüsran olduğunu üzülerek belirtmek istiyoruz. Örneğin USER-ID olmayan kişi debylock’ tan ceza alıp ihraç olmakta, USER-ID olan kişi de; ankesörkriterlerinin hiçbirini sağlamayan kişi de ihraç olmakta, hepsini sağlayan kişide…. Başka bir deyişle, yargı organının meri, güncel kanunlarına ve geçmişiçtihatlarına veyahut başka suçlara ilişkin oluşturulan güncel içtihatlarına aykırı olarak bu dosyalar özelinde yaratmışolduğu yeni hukuk düzeninde, hak savunucuları olarak bizler olması gerekenhukukun yerine, bizlere dayatılan bu yeni “kriter hukukuna” göre muhataplarına,kendi vermiş oldukları kararları emsal olarak gösterip yaptığımız savunmalardada “hukuksuzluğun hukuku” denilen bu yeni düzenden keyfi şekilde bir sonuçalınamadığını görüyoruz. Örneğin hala Bankasya’ da basit bir mevduat hesabıolan kişiler soruşturulmakta, USER-ID olmayan Bylock tespitleri hakkındaihraç-tutuklama-ceza tedbirleri uygulanmakta, alelade ankesörden tesadüfenaranan askerler ihraç edilip tutuklanmakta, salt dini Saiklerle dini sohbetlerekatıldığı yönünde beyan bulunan kişiler ihraç olup yargılanmakta ve ceza almakta,dershanesine yıllar önce giden kişinin dosyasına bu bilgi delil olarakeklenmekte, bir yakını FETÖ soruşturması geçiren ya da ihraç olan kişi memurolamamakta ya da terfi edememektedir. Bu sayılan kriterlerin sıradanvatandaşlar için işletilmediği noktasında yeterince tecrübe sahibi olmaklabirlikte, kimler için bu numerus clauses kriterlerin belirlendiği konusununtakdirini okuyuculara bırakıyorum.
Neticeten,geldiğimiz 3.5 yıllık süreç içinde; hukukun evrensel ilkeleri, AİHMiçtihatları, AYM içtihatlarının çizdiği sınırların, bu dosyalar için dikkatealınmadığını, bu dosyalar için ayrı bir hukuk sistemi oluşturulduğunu, busistemde suç ve cezanın şahsiliği, suç ve cezada kanunilik, masumiyet karinesi,lekelenmeme hakkı, ayrımcılık yasağı, silahların eşitliği, savunma hakkı, adilyargılanma hakkı gibi temek hukuki müesseselerin olmadığını üzülerek belirtmekistiyoruz. Bu konuda daha fazla gözlerimizi kapamanın, lafı eğip bükmenin biranlamı yoktur. Aynı mahkeme, aynı konuda FETÖ konusunda hak ihlali yoktur deyipbaşvuruyu reddederken; başkaca herhangi bir suç tipinde bunu hak ihlali olarakgörüyorsa daha fazla söyleyecek söz yoktur. Biz, müvekkillerimizin lehineolarak bu yargı sisteminin ürettiği “hukuksuzluğun hukuku” içinde, bir çözümarayışı içinde bulunurken, bu sistemin yaratıcılarının, kendi yarattıklarıkriterleri yok saymaları, somut dosyalarda bu kriterleri işletmemeleri, busistemin yaratıcıları ve uygulayıcılarının kendi düzenlerinin dahi kurallarınauymayarak, kendi hukuklarına aykırı kararlar aldıklarını gözlemlemişbulunmaktayız.
Geldiğimiznokta itibarıyla, yukarıda en başta sıraladığımız üzere legal olsun illegalolsun, her oluşumun kendi içinde tutarlı ve herkesin kabul ettiği bir takımkuralları vardır. Bu kurallara uyulması ile düzen sağlanacaktır. Özellikle FETÖvb davalarda, kanunda, anayasada olmayan ve bize dayatılan, asla kabuletmediğimiz, ancak kurallarına göre hareket etmeye mecbur bırakıldığımız “yenihukuk sisteminde”, yargı organıtarafından yaratılan bu “hukuksuz hukuk sistemin” belirlediği kriterlerinişletilmesini, Yargıtay kararları ile oluşturulan, adına “kriter” denilenverilerin, dosyalara uygulanması halinde dahi hukukun öngörülebilirlikkazanacağını, hepimizin yabancısı olduğumuz bu yeni sistem içinde oluşacakteamüllere göre hareket ederek, bir tahminde ya da öngörüde bulunabileceğimizi,hukuksuzluk içinde dahi olsa keyfiliğin önüne geçilebileceğini, sistemin birşekilde yürüyebileceğini belirtmek istiyorum.
Adalet birgün herkese lazım olacaktır. Hukuk ve adalet kavramlarının birbirlerinden ayrıkavramlar olduğunu, hukuk kurallarının her daim adaletin tesisinisağlamayacağını, hukukun düzeni sağlama aygıtı olduğunu, vicdan sahibi kişilertarafından iyi uygulandığı takdirde adaleti sağlama işlevi göreceğini vurgulamakistiyorum. Yukarıda yazdıklarımınadaletin tesisi noktasında hiçbir amaca hizmet etmediğini, zaten bu gibi siyasidosyalar özelinde, geçmişte olduğu gibi bugün de adaletin tesisi gibi biramacın olmadığını süreç içerisinde görmüş bulunmaktayım. Amacım, sadecehukukun belirliliği ve öngörülebilirliği noktasında, bu hukuk sistemininyaratıcıları olan uygulayıcıların, en azından kendi yarattıkları bu hukuk dışıhukuk sisteminin kurallarına uymada sadakat ve istikrar göstermeleri,belirlenen kriterleri uygulamada sebat etmeleri ve savunma makamının işini dahaöngörülebilir hâle getirmeleridir. Aksi durumda bu mevcut hukuk sistemininadalete ve hukuk devletine inanan hiç kimse tarafından kabulünün mümkünolmadığını, bu işin sorumlularının hukuku devletini, cübbeleriyle yokettiklerini tarihe not düşmek istiyorum.
AV. FATMA VİLDAN YİRMİBEŞOĞLU