GÜNÜMÜZ TÜRK KADINININ HUKUKTAKİ STATÜSÜ VE UYGULAMADA KARŞILAŞTIKLARI
Kadınlar, bütün baskı ve zulüm zincirlerinden kurtulmadıkça
özgürlükten bahsedilemez.
Nelson MANDELA
Kadınların 1789Fransız Devrimiyle başlayan erkeklerle eşit haklara sahip olma mücadelesi ancak20. yüzyılda sonuç vermeye başlamıştır. II. Dünya savaşından sonra, kadınlarıniş hayatında aktif rol almalarıyla birlikte klasik aile yapısında ve toplumiçerisinde kadının konumunda ciddi değişiklikler yaşanmıştır.
Toplumsal değişmelere bağlıolarak, demokratikleşme sürecinin yaşandığı her toplumda, aile, ataerkil yapısını yavaş yavaş yitirerek eşit haklara dayananyaşam ortaklığına dönüşme sürecine girmiştir. Bu yeni anlayışta kadın, erkeğinkoruma ve gözetimi altında bulunan, erkeğe muhtaç bir obje konumundan çıkıp; bağımsız, kendi ayakları üzerinde durmayamuktedir, erkek ile eşit haklara sahip bir birey olarak, toplumlarda ve hukuksistemlerinde kabul edilmeye başlanmıştır.
Modern aile yapısında; emredicihukuk kurallarıyla korunan, eşler arası eşitlik sistemine dayanan bir evlilikbirliği modeli benimsenmiştir. Demokratik ve modern ülkelerde, bu yeni anlayışauygun olarak yeniden yapılanma ve bireylerin eşit hak ve yükümlülüklere sahipolduğu bir aile hukuku sistemi kurulmuştur. Bu gelişmelere uygun olarak Türk toplumunun tarihsel süreciincelendiğinde, kat edilen ilerleme açık bir şekilde görülmektedir.
Son zamanlarda basın ve yayınkuruluşları veya sosyal medya aracılığıyla sarf edilen bir takım söz ve davranışlar; Türk kadınının yıllar boyu ilmek ilmek işleyerek kazandığı hakları hiçesayarcasına, kadına verilen değeri aşağılar mahiyette, kadının sadece kadınolmasından dolayı ayrımcılığa uğradığını gösterir niteliktedir ve bir kadınolarak toplumda meydana gelen bu yaklaşımdan duyulan rahatsızlık bu yazıyıkaleme alma ihtiyacını doğurmuştur. Zira bir üniversiterektörünün, “Yabancı bir kadınla tokalaşmak ateş tutmaktan daha korkunç” olduğunu söylemesi, bir gazetenin AileninKorunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 Sayılı Kanunu "yuva yıkıyor"olarak haberleştirmesi, tweeter’da, "Biliyoruz ki tecavüze uğramış bir kız evlat bu toplumdaaileye yüktür, tecavüzcüsüyle evlendirilince bu yükten kurtulunur. Rıza dedikleri bu" şeklinde görüş bildirilenlerin var olması, ilahiyatçıların kadınların pantolon giyip, kaşlarını aldırarak üniversiteye gitmesinin günah olduğunu ve bu kadınların cehenneme gideceğini iddiaetmesi, bir müftünün sosyal medya hesabından yaptığı "mağazalarda ambalajıaçılmış teşhir ürünleri hep yarı fiyatına satılır. Anlayana..."şeklindeki paylaşımı, bir kadının tesettürsüz hem cinsleri için "kabuğusoyulmuş domates" benzetmesi yapması toplumun bir kesiminin tepkisiniçekmiş olsa da bu sözleri sarf edenler maalesef ciddi bir yaptırımlakarşılaşmamıştır. Hukuken bu sözlerin ne anlama geldiğinin, bir karşılığınınveya yaptırımının olup olmadığının ortaya konulması gerekmektedir. Bu nedenle Türk toplumunda kadın haklarına dair tarihsel süreç, uluslararasısözleşmeler ve ulusal mevzuatın değerlendirilmesi ve kadınların onur ve şereflerini zedeleyen, adetapsikolojik şiddet olarak ulusal ve uluslararası mevzuatta kabul gören bu tipsöylem ve demeçlere karşı hukuk içerisinde başvurulabilecek yollaradeğinilecektir.
1999 yılında kadına yönelikşiddete karşı toplumda farkındalık yaratmak amacıyla BM Genel Kurulu kararı ile ilan edilen Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü (İngilizce: International Day forthe Elimination of Violence against Women) olan 25 Kasım tarihini geridebıraktığımız şu günlerde, 16 Kasım 2017 tarihinde basına yansıdığı kadarıylaAdana' da karısını 3 aylık bebeği kucağında korkudan bacakları titrerken ikisaat boyunca kemerle dövdüğü için tutuklanan kocanın "eşimi dövdüm, karımdeğil mi döverim" sözlerini savunma mahiyetinde görerek sarf edebildiğigünümüz Türkiye'sinde halen daha toplumsal yapıda değişmesi gereken vahim bir yaklaşımın var olduğunu görmek; kadının modern çağda hala üzerinde sankimülkiyet hakkı söz konusu imiş gibi tasarruf edilebilecek bir meta olarak bir kısım çevreler tarafından kabulü karşısında kadına seçme ve seçilme hakkı verilen 5 Aralık’ın 83. Yıl dönümünü kutlamaya hazırlanırkenbir farkındalık yaratabilmek amaçlanmıştır.
I. TÜRK TOPLUM YAPISINDA KADIN HAKLARINA DAİR TARİHSEL SÜREÇTE KATEDİLEN YOLLAR
Osmanlı İmparatorluğu dönemindetoplumumuzda bugünkü anlamda medeni hukuk ilişkilerini düzenleyen bir kanunmevcut değildir. Müslüman halk için çoğunlukla İslâm Hukuku ilkeleriuygulanırken gayrimüslim halk için özellikle aile hukuku bakımından kendi dini akideleriesas alınmıştır. Özellikle Tanzimat Döneminde batı ülkeleri kendi hukukdevrimlerini yapıp çağdaş hukuki düzenlemeler yaparken, Osmanlı Devleti de bugelişmelere kayıtsız kalmayıp kadınların statüsünü iyileştirecek bir takımadımlar atmıştır.
Bu bağlamda 1847’de kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-iSeniye yayımlanmış, 1856’da köle ve cariye alınıp satılması yasaklanmış, 1869’da kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getirenMaarif-i Umumiye Nizamnamesi yayımlanmış, 1871’de Mecelle'nin (Osmanlı MedeniKanunu) uygulanması için çıkarılan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile; evliliksözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması, zorlaevlendirmelerin geçersiz sayılması düzenlenmiştir. 1876’da Kanun-i Esasi (ilkAnayasa) kabul edilerek temel haklara yer verilmesiyle birlikte kız veerkekler için ilköğretim zorunlu hale getirilmiştir. 1913’de Kadınlar ilk kez devlet memuru olarak çalışmayabaşlamıştır.
29 Ekim 1923’de Cumhuriyetinilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısalreformlar hızlanmıştır. 3 Mart 1924’de Tevhid-i Tedrisat Kanunu (ÖğrenimBirliği) çıkarılmış, eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Milli EğitimBakanlığı'na bağlanmış, kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı.17 Şubat 1926’da dönemin en çağdaş Medeni Kanunu olan İsviçre Medeni Kanunundaniktibas edilen Türk Medeni Kanunu'nu kabul edilmiştir. Kanun ileerkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanmahakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanınmıştır.
1930’da Belediye Kanunu çıkarılmış, kanun ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.Akabinde 5 Aralık 1934’de Anayasa değişikliği ile bu hak kadınlara tüm seçimlerde tanınmıştır. 22 Aralık 1966 tarihinde eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan 1951tarihli 100 sayılı ILO sözleşmesi onaylanmıştır. 1985 yılında ise Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzalamış vesözleşme 1986 yılında yürürlüğegirmiştir.
25 Haziran 1993’de Türkiye'ninilk kadın başbakanı (Tansu Çiller) hükümet kurmuştur. 1995 yılında kurulduğundanbu yana, açtığı kadın danışma merkezi ile şiddete uğrayan kadınlara danışmanlıkhizmeti veren Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, kadın sığınağını açmıştır.
Bu yazının mahiyeti gereği, yapılan tüm düzenlemeleri ve gelişmeleri tek tek bu yazı kapsamına almak mümkün değildir.Ancak, kadın hakkında beyanda bulunmadan önce belirtmek gerekir ki; kadınlarıngünümüzde elde etmiş olduğu hakları senelere yayılmış, bu hakları elde ederkenvermiş olduğu mücadele de hiç kolay olmamıştır.
Yaşadığımız coğrafya,toplumumuzun geleneksel yapısı düşünüldüğünde; yüzlerce yıllık bir birikimsonucu Türk kadınının elde ettiği mevcut eşit ve özgür birey olma statüsünü, zamaniçerisinde kaybetme ihtimali göz ardı edilmemelidir. Bu yazının kalemealınmasının başka bir amacı da kazanılmış hakların kaybedilme ihtimalininbulunduğu hususunda bir farkındalık oluşturmaktır. Zira 1960’lı yıllardakiAfganistan ile günümüz Afganistan’ında yaşayan kadınların durumuna bakıldığındabu ihtimalin başka toplumlarda gerçeğe dönüştüğü görülmektedir.
II. TÜRKİYE'NİN TARAF OLDUĞUULUSLARARASI SÖZLEŞMELER
A. Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (İngilizce:Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women(CEDAW))
Kadına Karşı Her TürlüAyrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 18/12/1979 tarihinde 34/130 sayılı kararı ile kabul edilmiş, 1 Mart 1980 de imzaya açılmış, 3 Eylül 1981'de de yürürlüğegirmiştir. Türkiye bu sözleşmeyi Bakanlar Kurulunun 24 Temmuz 1985 tarihli ve 85/9722 sayılıkararı ile kabul etmiştir. Ancaksözleşmenin 9, 15, 16 ve 29. maddeleri iç hukuk ile çeliştiği için bu maddelere çekince konulmuş, 1999 yılında Medeni Kanun Tasarısının meclise sunulmasıyla birlikte 15ve 16. maddelerdeki çekinceler kaldırılmıştır. Çekince konulan bumaddelerin özü; kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olması ile ilgili konularolup, yeni Medeni Kanununun ilgili maddeleri ile kadın ve erkek arasındakieşitsizlik kaldırıldığından, artık sözleşmenin bu maddelerine konulançekincenin bir anlamı kalmamıştır.
Bu sözleşmenin en belirginözelliği, başka metinlerde genel olarak insana bahşedilen hakların buradaözellikle kadınlar için olduğunun vurgulanmasıdır. Bu yüzden de kadın haklarınıdüzenleyen en önemli belge olarak kabul görmektedir. Sözleşme kapsamında kadın haklarının en çok ihlal edildiği alanlar tespit edilerek, kadınlarakarşı ayrımcılığın hem yasal hem de toplumsal düzlemde ortadan kaldırılmasıamaçlanmıştır. Devletler bu noktada söz konusu ayrımcılıkları kaldırmak için taahhüt altına girmişlerdir.
Türkiye' de girmiş olduğu bu taahhüt bağlamında kanunlarında ve yaşamın her alanında kadın erkek eşitliğine aykırıdüzenlemeleri kaldırmak için bir çok revizyon yapmıştır. Anayasasını, MedeniKanununu ve daha birçok kanununda eşitsizlik yaratan düzenlemeleri ortadan kaldırmış,kadın ile erkeği yasal olarak eşit bir birey olarak kabul etmiştir. Dahası 12 Eylül 2010 tarihinde halk oylaması ile kabul edilen Anayasa Değişiklik paketi ile Anayasa’nın 10/2maddesiyle kadınlara pozitif ayrımcılık getirerek, bu eşitliği adeta kadınlarlehine bir duruma evirmiştir.
B. Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi Ek İhtiyariProtokol
TBMM tarafından 30 Temmuz 2002yılında uygun bulunarak kabul edilen ve CEDAW'ın tamamlayıcısı olarak görülen bu protokol ile Taraf Devletler, kadınlara karşıayrımcılığın her biçimini kınayarak, uygun olan tüm yollarla ve gecikmeksizin kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesi politikasınıizlemeyi kabul etmişlerdir. Yine Kadınlara Karşı Her Türlü AyrımcılığınÖnlenmesi Sözleşmesi’ni de anımsayarak, kadınların tüm insan haklarından vetemel özgürlüklerden tam ve eşit olarak yararlanmaları ve bu hak veözgürlüklerin ihlalini önlemek için etkili önlemler alınması yolundaki kararlılıklarını bir kez daha teyid etmişlerdir. Ayrıca, Taraf Devletinyargılama yetkisi altında bulunan bireyler veya bireylerden oluşan gruplartarafından ya da onlar adına, Sözleşme’de yer alan haklardan herhangi birininTaraf Devlet tarafından ihlali sonucu mağdur kalındığı iddiası ile sözleşmeninuygulanmasını denetlemekle yükümlü olan CEDAW komitesine uluslararası bir başvuru yapılabileceği de taahhüt edilmiştir.
C. BirleşmişMilletler Tarafından İlan Edilen Kadına Karşı Şiddetinin Önlenmesi HakkındakiBildirge
Bu bildirge hukuki birbağlayıcılık gücene sahip olmamasına rağmen kadına karşı şiddetin önlenmesibağlamında kapsadığı ilkelerle devletlerin iç hukuklarında gereken yasal düzenlemelerin yapılması için etkili bir faktör olmuştur. Busözleşme 20 Aralık 1993 tarihinde kabul edilen ve kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair ilk belge olması nedeniyle önemlidir. Bubildirgenin ilan edilebilmesi için dünyanın her yerinden imza kampanyaları düzenlenip taleplerdebulunulmuştur. Çarpıcı olan gerçek ise BM'ye imza kampanyası düzenleyerektalepte bulunan Türkiye’nin söz konusu kampanya için dünyada 30 bin imzatoplayarak en çok destek veren ülke olarak tespit edilmiş olmasıdır. Bu bildirgenin kabulündensonra Türkiye'de birçok yasal değişiklik yapılmıştır. Bunlar içerisinde en dikkat çekicisi 17 Ocak 1998 tarihinde resmigazetede yayımlanarak yürürlüğe giren "Ailenin Korunmasına DairKanun"dur.
D. Avrupa Konseyi Kadına Yönelik Şiddetin ve Aile İçi ŞiddetinÖnlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Sözleşme
Söz konusu sözleşme İstanbul'daimzaya açılmış olması sebebiyle İstanbul Sözleşmesi olarak da bilinmektedir. Bu sözleşmeyi ilk onaylayan ülke de Türkiye olmuştur. Uluslararası bağlayıcılığa sahip ilksözleşme olması nedeniyle önemlidir. Sözleşme birçok alanda kapsamlıdüzenlemelere yer vermektedir, ancak konumuzu ilgilendirmesi itibariyle sadece iki maddesine genel olarak değinilerek yetinilecektir.
Devletin yükümlülükleri vetitizlikle yapması gereken inceleme ve araştırmalar başlıklı 5. maddesigereğince tarafların kadınlara karşı herhangi bir şiddet eylemine girişmekten imtina etmeleri ve devlet yetkililerinin,görevlilerinin, organlarının, kurumlarının ve Devlet adına hareket eden diğeraktörlerin bu yükümlülüğe uygun bir biçimde hareket etmelerini temin etmeleri,devlet dışı aktörlerce gerçekleştirilen ve bu sözleşmenin kapsamı dâhilindekişiddet eylemlerinin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması ve bu eylemlernedeniyle tazminat verilmesi konusunda azami dikkat ve özenin sarf edilmesi için gerekli yasal ve diğertedbirleri almaları zorunludur.
Toplumsal cinsiyet konusunda hassasiyetgerektiren politikalar başlıklı 6. maddesi gereğince ise tarafların bu sözleşmenin uygulanmasına ve sözleşme hükümlerininetkilerinin değerlendirilmesine bir toplumsal cinsiyet bakış açısı katarak ve kadınlarla erkekler arasında eşitliğe ve kadınların güçlendirilmesineilişkin politikalarını yaygınlaştırarak ve etkili bir biçimde uygulanarak önlemalmasını gerektirir politikalar üretilmesi zorunludur.
E. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi - EK Protokol 7
Sözleşmenin ana metninde kadınerkek eşitliğine yönelik bir hüküm yer almasa da Türkiye tarafından 19 Ekim1999 tarihinde imzalanan 7 nolu ek Protokol ile özellikle özel hukukniteliğinde olan (evlilik birliği kurulması, sona ermesi, çocuklarla ilişkilergibi) konularda kadın ve erkeklerin eşit hak ve sorumluluklara sahip olduklarıbelirtilmiştir.
III. ULUSAL MEVZUAT
A. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
1982 Anayasasının 10. maddesiuyarınca "Herkes, dil, ırk, renk,cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir." Bu maddeye,07.05.2004 tarihli 5170 sayılı Yasanın 1. maddesi ile eklenen cümleyle birlikte" Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşamageçmesini sağlamakla yükümlüdür. " ibaresi eklenmiştir. Birinci fıkradaeşitlik hükmüne yer verilmişken ikinci fıkrada kadın - erkek eşitliğine vurguyapılmasının nedeni Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerdekitaahhütlerini yerine getirmek konusundaki hassasiyetini ortaya koymaktadır. 2010 tarihli yeni Anayasası değişikliği ile kapsamı genişletilen madde de pozitif ayrımcılık olgusu getirilerekkadın-erkek eşitliğine yönelik kadın lehine alınan tedbirlerin eşitlik ilkesineaykırı olamayacağı vurgusu yapılmıştır.
Yine Anayasamızın 03.10.2001 tarih ve 4709 sayılı 17. maddesiile değişik; 41. maddesinde ailenin korunması ile ilgili düzenlemeler yeralmış, türk toplumunun temeli olan ailenin eşler arası eşitliğe dayandığı, Devlet'in,ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulamasını sağlamak için gerekli tedbirlerialacağına düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu temel maddelerden başka daparti kurma, partilere girme ve partilerden ayrılma başlıklı 68. maddesinin 4. fıkrasındasiyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına,ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukukdevleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyetilkelerine aykırı olamayacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
Son olarak değinilmesi gerekenbir başka madde ise kamu hizmetine girme hakkını düzenleyen 70. maddeyebakıldığında her Türk'ün, kamu hizmetlerine girme hakkına sahip olduğu; hizmetealınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemeyeceğihususu düzenlenmiştir.
B. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu
1982 Anayasasının 10. maddesinde yer alan kanun önündeeşitlik ilkesi 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 3. maddesinin 2. fıkrasında dekendisini göstermiştir. İlgili düzenleme gereğince Ceza Kanununun uygulamasındakişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, millî veyasosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamayacağıve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamayacağına yer verilmiştir.
5237 sayılı TCK'nın 3. maddesindeyer alan genel düzenlemenin yanı sıra kadına yönelik bahsi geçensöylem ve eylemlerin 122. maddesinde düzenlenen "Nefret ve Ayırımcılık"suçu, 216. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" suçu ve değerlendirilmesigerekmektedir. Nefret ve Ayrımcılık suçu bakımından spesifik olarak şusöylenilebilir ki; eğer bir kadın sadece kadın olmasından dolayı bir hizmettenyararlanılması engelleniyor veya işe alınmasını veya alınmaması cinsiyete görekarar veriliyor ise söz konusu fiilen nefret ve ayrımcılık suçunun kapsamınagirme ihtimali tartışılmalıdır. Öte yandan halkın bir kesiminin, salt kadınolmasından dolayı alenen aşağılanması durumunda ise TCK'da düzenlenen 216/2.maddesinde halkın aşağılanması suçunun tartışılması gerekecektir. Ayrıca buaşağılama eylem veya söyleminin basın ve yayın yoluyla gerçekleştirilmesihalinde ise ceza arttırılarak uygulanması gerekecektir. TCK’nın 86. Maddesindeyer alan yaralama suçu bir kadına karşı yapılmış ise 3. Fıkrası kapsamındadeğerlendirme yapılması da gerekecektir.
C. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin ÖnlenmesineDair Kanun
6284 sayılı Kanun 8 Mart 2012tarihinde kabul edilmiş, 20 Mart 2012 tarih ve 28239 sayılı RG ile yayımlanarak yürürlüğegirmiştir. Bu kanunun hazırlanmasının sebebi Türkiye'nin 2011 yılı kasım ayındaİstanbul Sözleşmesini onaylayıp uygulamaya sokmasıdır. Bu Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların,çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olankişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacaktedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Şiddetmağdurlarına verilecek destek ve hizmetlerin sunulmasında temel insan haklarınadayalı, kadın erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil,etkili ve süratli bir usul izleneceği, şiddet mağduru ve şiddet uygulayan içinalınan tedbir kararları insan onuruna yaraşır bir şekilde yerine getirileceğihüküm altına alınmıştır.
D. İlgili Diğer Mevzuat
Anayasa 10. ve 41. hükümlerigereğince, yukarıda ayrıntısı verilen Türk Ceza Kanunu ve 6284 sayılıKanun dışına 657 sayılı Kanunun 7. maddesinde, İş Kanununun 5. maddesinde, 2820sayılı Siyasi Partiler Kanununun 12. ve 83. maddelerinde, 6112 sayılı Radyo veTelevizyonların Kuruluş ve Yayınları hakkındaki Kanunun 8/B maddesinde, 4721 sayılıMedeni Kanunun 68. maddesinde ve diğer birçok temel kanunlarda kadın-erkekeşitliğine ve ayrımcılık yasağına dair düzenlemelere yer verilerek bu eşitlikçianlayışın toplumun ve devletin tüm katmanlarına yerleşmesi amaçlanmıştır.
IV. SOSYAL HAYATTA TÜRK KADINININ KARŞILAŞTIKLARI
Yukarıda ayrıntılı olarakbahsedildiği üzere her ne kadar bir takım yasal eksiklikler mevcut olsa da,Türk kadınının hakları, dünyada meydana gelen bir çok güncel gelişmelerehukuken entegre edilmiş durumdadır. İç hukukta bunun da ötesine geçilerek bazı konulardasalt kadınların lehine düzenlemelerin yapılmasının da Anayasa değişikliği ile önü açılmıştır.
Yapılan bu değişikliklere, uluslararası alandakadın haklarına yönelik sözleşmelerin hazırlanmasının öncülerinden olmasına, mevzuatına konulanhükümlere bakıldığında; Türkiye'nin gündeminde artık töre cinayetlerinin, kadını aşağılayan demeçlerin, kadını eksikveya zayıf olarak tanımlayan açıklamaların, kadına karşı toplumun her kesimindeuygulanan şiddetin, kadının erkekle eşit statüye sahip olmadığı noktasındakitartışmaların münferit olaylara has bir şekilde kalması gerekirken gerçektendurum böyle midir?
Bu durumun böyle olup olmadığınıanlamak için son bir kaç yıldır devlet büyüklerinin, bir kısımakademisyenlerin, bazı kadın hareketi liderlerinin açıklamalarına bakmak veTUİK raporlarını incelemek aydınlatıcı olacaktır.
Bir vakıf grubu liderinin tesettür ve cinsellik konularında açıklamalar yaptığı videoda; "Annen de olsa, diz kapağının üstü tahrik eder. İslam gerçeği konuşuyor." ifadelerini kullandığı, TRT1 ekranlarında, iftar saatlerinde yayınlanan bir programda avukat bir kişinin,konunun hamileliğe gelmesi üzerine; “Hamileliği davul çalarak ilan etmek bizimterbiyemize aykırıdır. Böyle karınla sokakta gezilmez. Her şeyden önce estetikdeğildir. 7-8 aydan sonra anne adayı biraz hava almak için beyinin otomobilinebiner, biraz dolaşır. Sonra akşam üstü çıkarlar. Şimdi ise maşallah,kanatlısı kanatsızı televizyonlarda uçuşuyor. Ayıptır ayıp. Bununadı realizm değildir. Bunun adı terbiyesizliktir” yorumunda bulunduğu, birbelediye otobüsünde şort giyiyor diye bir kadını tekmeleyen kişinin polisifadesinde; "Olurunda giyinmiş olsaydı biz de manen tahrik olup bu hareketiyapmazdık!" şeklinde savunmada bulunması, özellikle son yıllarda rektördentutun da sıradan vatandaşa, ilahiyatçılardan kadın hemcinslere kadar kadınınerkekle eşit statüye sahip olmadığı noktasındaki tartışmaların münferitolaylarda kalmadığı, ciddi tepkilere yol açan ve toplumun farklı katmanlarındayer alan insanlar tarafından kadının sistematik olarak aşağılandığı veerkeklerle eşit haklara sahip olmadığı yönünde beyan ve eylemlere rastlanıldığıaşikardır. Eski Türk toplumunda kadının ata binmesi, cirit oynaması, hakanın yanında hatun olmadan elçi kabul etmemesi gibi uygulamalararastlanılırken, hatta ve hatta M.Ö. 6. Yüzyılda Peçenek Türklerinden olan Tomris Hatun gibi Dünya tarihinin ilk kadın hükümdarı bumillet çıkarmışken günümüzde bu derece vahim bir duruma nasıl gelindiğinianlamak oldukça zordur.
TÜİK'in resmi internet sitesi incelendiğinde;18 Ocak 2017 tarih 21896 sayılı Aile Yapısı Araştırması verilerine göre;hanedeki 0-5 yaş aralığındaki çocukların gündüz bakımının hanelerin %86’sında bakım işini annelerin üstlendiği, %7,4 ile en fazlaanneanne veya babaanne tarafından üstlenildiği görülmektedir. Bireylerin kadın ve erkek için uygun gördükleri ilk evlenme yaşının ise kadınlar için en uygun ilkevlenme yaşı %46,9 ile 20-24 yaş arasıiken erkekler için %53,9 ile 25-29 yaş arası olarak belirtildiği görülmektedir.Buradan çıkan sonuca göre kadınların daha erken yaşlarda evlenmeleri ve çocukbakımını üstlenmeleri gibi toplumda yaygın bir kanı olduğu anlaşılmaktadır.
Bir başka TUİK verisi 15 Aralık2014 tarihli 16014 sayılı Hane halkı İşgücü İstatistiklerine bakıldığında ise,işgücü nüfusu 2014 yılı Eylül döneminde 29 milyon 233 bin kişi, işgücüne katılmaoranı ise %51,1 olarak gerçekleştiği, işgücüne katılma oranı erkeklerde %71,7kadınlarda ise %31,1 olduğu görülmektedir.
Buradan anlaşıldığı üzere; Türk toplumunda Anayasal güvence olarak kamusal alanda, İş Kanunuçerçevesinde de özel sektörde, kadın ve erkeğin eşit konuma sahip olması gerekirken çalışmahayatında kadınların erkeklere oranla çok daha geri planda olduğugörülmektedir.
TÜİK verilerinden başkaca Dünya Ekonomik Forumutarafından hazırlanan Cinsiyet Eşitliği Raporu'nda Türkiye son 10 yılda 20basamak gerilemiştir. Türkiye, kadın erkek eşitliğinde 142 ülke arasında Tunus(123) ve Bahreyn'in (124) ardından 125. sırada yer almıştır.
V. HANGİ YOLLAR İZLENEREK BİR HUKUKİ MÜCADELE VERİLMELİ
Yukarıda kısaca bahsedilen ulusal ve uluslar arası mevzuatlar Devlete kadın veerkek eşitliğinin sağlanması hususunda sadece kurallar koymayı değil, aynızamanda bu kurallara uyulup uyulmadığını denetleme ve gerektiğinde de yaptırımuygulama yükümlülüğü getirmiştir. Günümüzde teorik anlamda kadın - erkekeşitliği tamamıyla sağlanmış gözükmektedir. Ancak uygulamada Devletin denetim, gözetim ve yaptırım uygulama noktasında çokciddi eksiklikleri vardır. Zira yetkili makamlara başvurduğu halde birçok kadın korunamayarak cinayete ya dayaralamaya uğramış, işkenceler görmüştür.
Çok sık bir şekilde de basında özellikle devlet görevlileri, akademisyenler veya toplumda bir statüsü olan insanlar tarafından kadının biyolojikyapısından günlük hayatındaki faaliyetlerine kadar aşağılayıcı ve hakaretamiz sözleri hiçbir endişe duymadan sarf edebildiklerigörülmektedir. Bu durumun üzücü tarafı kadını aşağılayan kişilerin bir kısmınında yine kadınlar olmasıdır.
Söz konusu kadını inciten vekadına acı veren söylemlerin karşılıksız kalmaması için mevzuatımızda bazı hukuki yollar mevcuttur:
Bu yollardan ilki Türk MedeniKanunu’nun24 ve 25. maddelerinde düzenlenen kişilik haklarının korunmasıyla ilintili olarak kadın kişiliğinesaldırı tehlikesinin önlenmesi, saldırıya son verilmesi, saldırının hukukaaykırılığının tespiti ve tazminat davaları açılma imkânı mevcuttur. Bu davayıaçma hakkı Türkiye de yaşayan ve sarf edilen sözlerden acı duyan tüm kadınlarınhakkı olduğu gibi kadın sivil toplum örgütlerinin de dava hakkı mevcuttur.
Diğer bir hukuki yol ise 6284sayılı kanun kapsamında sarf edilen sözler ve eylemlerden dolaylı olarak da olsa etkilenerek acı ve ızdırap duyan kişilerin veya medya da sarf edilen sözleriniçinde yaşanılan toplumda oluşabilecek tepkiden dolayı bir kadın olarak kendini şiddet tehlikesi altında gören kişiler bu kanun kapsamında Aile Mahkemesine başvurarak bu sözleri sarf eden kişilerin bir kez daha aynı mahiyette söz ve davranışlardabulunmaması amacıyla Kanunun 5/1-a maddesi uyarınca önleyici tedbir talep etmehakkı vardır. Bu tedbir kararı alındıktan sonra benzer mahiyettedavranışlarda bulunulmaya devam edilmesi halinde Kanunun 13. Maddesi uyarıncatazyik hapsi istenilebilir.
Bunlardan başka TCK’nın 216/2.Maddesi uyarınca kadınları (bu suç bakımından önemli olan belirli bir kadının bu sözlerin hedefiolmamasıdır, bu durumda TCK 125. Madde uyarıca hakaret suçu oluşacaktır) saltkadın olmalarından dolayı alenen, yani günümüzde kamuoyunda sıklıkla yaşandığıgibi, aşağılayan kişinin cezalandırılacağı düzenlenmiştir. Bu suç soyut tehlikesuçu olduğundan hiçbir kadın ihbarda bulunmasa dahi resen harekete geçilipsoruşturma başlatılması gerekmektedir çünkü bu suçun bir zarar doğurması veyabir netice oluşturması gerekmemektedir. Sözün sarf edilmesiyle beraber suç sübuta ermektedir. Ayrıca belirtmek gerekir ki busöylemlerin basın yayın (yazılı, sözlü, sosyal medya) yoluyla sarf edilmesihali TCK 218/1 maddesi uyarınca arttırıcı neden olarak kabul edilmiştir. Bu tipsöylemlerle ilgili her kadın veya erkek ihbar ya da şikayette bulunabilir.
Yine TCK’nın 122. maddesindedüzenlenen Nefret ve Ayrımcılık suçu bakımından kadınların salt kadınolmalarından kaynaklanan nefret nedeniyle maddede sayılan haklardan veyahizmetlerden faydalanmasının engellenmesi halinde (örneğin; işe alınmaması, ekonomik faaliyette bulunamaması, kamusal hizmetlerden faydalanamamasıgibi) ilgili herkesin ihbarı ile soruşturup kovuşturulabilecek bir suç tipidir.Burada önemli olan husus eylemin bir tercih olması değil, bir nefrettenkaynaklanıyor olmasıdır.
Ayrıca TCK’nın 86. Maddesinde düzenlenenYaralama Suçunun bir kadına karşı, eşi, kardeşi, altsoyu veya üstsoyutarafından işlenmesi halinde temel cezada artırım yapılarak resen soruşturulmasıgerekmektedir. Toplumda her ne kadar karı- koca arasına girilmez şeklindeyanlış bir kanı yer edinmiş olsa da, şiddet kullanılması halinde, kadının korunması maksadıyla yetkilimakamlar herkes tarafından bilgilendirilip harekete geçirilmelidir.
Son olarak belirtmek gerekir kiCEDAW kapsamında taraf Devletin yargılama yetkisi altında bulunan bireyler veyabireylerden oluşan gruplar tarafından ya da onlar adına, Sözleşme’de yer alanhaklardan herhangi birinin Taraf Devlet tarafından ihlali sonucu mağdurkalındığı iddiası ile sözleşmenin uygulanmasını denetlemekle yükümlü olankomiteye uluslararası bir başvuru yapılabilir.
SONUÇ
Kadın haklarının gelişmesiaslında sadece "kadınların" değil, bu ülkede yaşayan herkesin hayatını değiştirecek vegeliştirecek olsa da daha zengin, daha özgür, daha adil bir Türkiye hayalini gerçekleştirmenin kadın haklarına verilen önemle doğru orantılı olduğu sabitolsa da ne yazık ki Türkiye'de kadınlar açıkça cinsiyetleri nedeniyleayrımcılığa uğramaktadırlar. Eğitim olanaklarındanyoksun bırakılmakta, erken yaşta evlendirilmekte, aile içi cinsel ve fiziki şiddetemaruz kalmaktadırlar. Çalışan kadınlar ucuz emek olarak adeta köle gibi çalıştırılırken, yüksek maaşlı işlerdeçalışmaları engellenmekte, hem kamuda hem özel sektörde yönetici pozisyonlara geçme hakları gasp edilmektedir.
Eğer bir ülke, nüfusunun yarısınaaktif ayrımcılık yapmakta, haklarını gasp edilmekte, sosyal yaşama katılmalarıengellenmekte, yaratıcılığı baskı altında tutulmakta ise o ülkenin güçlenmesive gelişmesi beklenemez. Böyle bir ülkede hukuk bilinci gelişmeyeceği gibi, temelhaklara saygı da gösterilmez. Dünyada kadınlara ayrımcılık uygulayan, temelhaklarını gasp eden, hukukun yok edildiği ama gelişen, kalkınan, zenginleşen tek bir ülke bile yoktur.
Av. Vildan YİRMİBEŞOĞLU
İstanbul Barosu
Yayım yeri: Türkay Dergi Aralık 2017 sayısı