Cinayet İşlemeyi Özendiren Yargı
Vildan Yirmibeşoğlu
Şanlıurfalı Feza, Gaziantepli Medine ve Sibel, aile meclisinin kararıyla kurban olan küçük kadınlardan sadece birkaçı… Kadın ve şiddet konusunda yıllarını veren avukat Vildan Yirmibeşoğlu, 2000’e bir kala Türkiye’nin acı fotoğrafını çıkararak, devletin de yargının da töreye boyun eğdiğini söylüyor…
Kadın ve şiddet
Töre cinayetlerine kurban giden kadınları, bir kez de adalet sisteminin vurduğunu, 1998’in son ayında çok çarpıcı bir biçimde gördük. Aile meclisi kararıyla öldürülmesine karar verilen ve boğulup Fırat’a atılan Gönül Aslan’ı Allah öldürmedi ama Urfa Ağır Ceza Mahkemesi ona bu zulmü uygulayanları serbest bırakarak Gönül’e öldürülme yolunu yeniden açtı.
Ardından İzmit’te bir öğretmen ve hamile eşi aile meclisinin aldığı kararla uyurken öldürüldüler. Belli ki sistem, o katilleri de ağır tahriğin ceza indirimlerinden yararlandıracak.
Bir hafta sonra Aydın’ın köylerinden birinde namusu üzerine dedikodu çıkarılan nişanlı bir kız kendini astı yani kendi namusunu kendi temizledi…
Ve bana İstanbul Valiliği avukatlarından Vildan Yirmibeşoğlu ile konuşmak farz oldu. Çünkü kendisi, enerjisini ve mesleki birikimini yıllardır bu konuya adadı.
Yılın ilk söyleşini, töre cinayetlerini özendiren hukuk sistemimizi tanımaya ayırıyorum. “Kadın ve şiddet” konusunun 1999’un daimi gündem maddesi olmasını istiyorum.
- Meslek yaşamının odağına, aile içi şiddet ve töre cinayetlerini yerleştiren nadir hukukçulardan birisiniz. 1983’te genç bir Hukuk Fakültesi mezunu olarak İstanbul’dan Gaziantep’e gittiğinizde başlayan mücadeleniz bugün de sürüyor. Şiddete uğrayan kadınlara ilişkin yaşadıklarınızı bütün boyutlarıyla paylaşmak istiyorum ki 2000’e bir yıl kala bir Türkiye fotoğrafı sunalım herkese.
- Gaziantep Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Kadın Platformu olarak 13 yıl kadın hakları üzerinde yoğun olarak çalıştık. Düzenlediğimiz toplantılara çevre illerden şiddete maruz kalan kadınlar da gelip korunma altına alınmayı talep ediyorlardı. 1996’da Şenel Habeş isminde genç bir kadın Kilis’ten kalktı geldi. “Sürekli dayak yiyordum, her şeyi göze aldım, bir ay önce boşandım. Bir küçük nakış makinemle komşunun evine sığındım. Ama kocam yolda bana saldırdı” dedi. Başörtüsünü açtığımda yüzüne kezzap atıldığını gördüm. Karakola gitmiş, şikayette bulunmuş, “Hayatım tehlikede” diye. Hemen savcılığa suç duyurusunda bulunduk ve Emniyet’ten korunmasını talep ettik. 20 gün sonra boğazı kesilerek sokak ortasında öldürüldüğü haberi geldi. Devlet koruyamadı kadını. Olay tarihinde şikayetçi olduğu vakit kendisine 7 günlük iş göremez raporu verilmiş. Halbuki yüzünde darp ve yanık izleri vardı. Bu durumda 10 günün üzerinde olması lazım raporun. 10 günün altında olduğunda saldırgan tutuklanmıyor.
- Bir de aile meclisi kararıyla öldürülen kadınlar var. Son Gönül Aslan olayında görüldüğü gibi hukuk sistemimiz de neredeyse bu cinayetleri haklı gösteriyor…
24 yıl ağır hapis
- Aile meclislerinin son yıllardaki kurbanları arasında Şanlıurfalı Feza Gül, Sevda Gök, Gaziantepli Oruç Terim, Medine Avcı, Yurdagül Başarır, Sibel ve Adile Ürkmez adlı iki kardeş de var. Kadınların korunmalarını sağlamak için yaşadıkları baskılardan kurtulmalarını önleyen yasaların değiştirilmesi, şiddet uygulayanların tutuklanmalarını önleyen engellerin ortadan kaldırılması lazım. Yasa hükümlerinde boşluk, yargı işleyişinde yanlışlıklar, uygulanmayan yasa hükümleri var. TCK’na göre kasten adam öldürmenin cezası 24 yıl ağır hapis. Cinayetin aile içinde işlenmesinin cezası müebbet. Tahrik, hafifletici sebep.
- Önemli olan tahriğin tanımı tabii.
- Mahkemenin yorumuna bağlı. Mesela yıllarca koca karısına şiddet uygulasa bile şiddetin başlangıç ve gelişim sürecinin kadın üzerindeki etkileri dava sırasında hiç değerlendirilmiyor. Yalnızca şikayete yol açan son vakanın üzerinde duruluyor. Yani koca, karısı ona karşı çıktığı için öldürdüyse mahkeme bunu tahrik sayıyor. Böylece ceza 24 yıla iniyor. Hakim takdir yetkisini kullanıp, 1/6 indirim yaparsa ceza 20 yıla iniyor. İnfaz Yasası gereği iyi hal indirimi uygulandığında cezanın 6 yıla kadar inmesi mümkün. Bir kadının aileden bir erkek tarafından öldürülmesinin en yaygın nedenlerinden biri namus olunca hafifletici sebep olarak ağır tahriki kullanılıyor. Hukuk sistemi cinayetleri teşvik ediyor.
- Bir de cinayeti küçüklere işlettiriyorlar.
Döver de sever de
- Evet. Bu durumda 1/3 yaş indirimi uygulanıyor. 16 yaşındaki Sevda Gök’ü öldüren, 14 yaşındaki dayısının oğlu iki yıla mahkum oldu. Azmettirenler ile şehir meydanında kızın boğazını keserken iki kollarından tutarak kendisine yardımcı olan akrabalarıyla ilgili hiçbir işlem yapılmadı. Sanığa Sevda’yı öldürmesi söylenmiş. O da yanına bir bıçak alıp cinayetine yardımcı çağırarak kızı buluyor. Buna rağmen olayda sanığın taammüdünün saptanmadığı karara geçirildi. Anlaşılan odur ki savcı o bölgede yaşayan bir devlet memuru olarak baskı altındadır. Soruşturmanın genişletilmesi gerekirken azmettirenlerle cinayete yardım edenlerin serbestçe dolaşması, yargının töreye boyun eğdiğini kanıtlıyor.
- Uygulanmayan yasa hükümlerinin yaktığı kadınlar da oldu.
- Evet. Medeni Kanun’un 372’nci maddesine göre ana-babalar görevlerini ifa etmedikleri takdirde hakim çocuklarını korumak için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Gaziantep’te Oruç Serim isminde bir kız nikahsız doğurduğu çocuğunu tarlada bırakmıştı. Soruşturma sonucu yargıç gözaltına aldı kızı. Görevi gereği onun güvenliği için önlemleri almak durumundaydı. O bölgenin anlayışına göre o kızın öldürüleceği kesindi. Ama hakim bu kızı 25 milyon lira kefaretle serbest bıraktı. Arkasından kız öldürüldü. Cesedinin de taşlandığı söylendi. O bölgede konuyla ilgili bir kaymakam “Bu olayın üzerinde fazla durmayın. Bu kız da bu kadar haltı etmiş” dedi. Ne toplum, ne de hukuk düzeni şiddete uğramış kadına iyi bakıyor. Yöneticiler, yargı mensupları, polisler erkek egemen ideolojinin ürettiği olumsuzlukları sürdürme eğiliminde.
- Karakollarda “kocam beni dövdü” diye şikayete gelen kadınlara “Canım kocan döver de sever de git işine” denir.
’30 dosya inceledim’
- Halbuki polisin gerekli yasal işlemi hemen yapması lazım. İçişleri Bakanlığı’nın bu konudaki genelgelerine rağmen yapmıyor. Çünkü o polis de zaten aynı şekilde eşini dövüyor. Şenel Habeş’e yüzündeki sabit izleri hiç göze almaksızın 7 gün rapor veren doktorlar, şiddet uygulayanın tutuklanmamasını sağlayarak, hiyerarşik cinsiyet ilişkisini destekleyen bir işlev görmüştür. 1987’de Çankırılı bir yargıç, “kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmemek gerekiyor” tezini örnek alarak hamile halinde dayak yiyerek boşanma davası açan kadının davasını reddetti. Yasa uygulayıcıları da toplumun genel değer yargılarından etkileniyor.
- Töre cinayetlerinin önlenmesine ilişkin özel bir çalışmanız var mı?
- Bu işin tecrübesini yaşamış bir hukukçu olarak bir sosyolog arkadaşla beraber bir proje hazırladım. Bu projeyi Işılay Saygın’a söyledik. Tamam gönder dedi. Gönderdim. Ama hiç haber gelmedi. Proje ile Güneydoğu’da 1050 kişi üzerinde bir anket yapmayı hedefledik. Namusa nasıl bakılıyor, namus cinayetleri nasıl karşılanıyor, nasıl engellenmeli, hangi kesimin insanları bu konuyu onaylıyorlar gibi sorular yöneltilecekti. Ülkenin batısıyla bir mukayese yapmak için Muğla’yı seçmiştik. Sosyolog arkadaşım Doç. Dr. Nilüfer Narlı bu çalışma bittikten sonra onun sosyolojik açıdan irdelemesini yapacaktı. Tabii yine mahkeme arşivleri de vardı işin içinde. Devletten maddi destek istedik. 98’in başında 2 milyar civarında bir para gerekiyordu. Işılay Hanım’dan ses çıkmayınca ben 600 kişi üzerinde kendi olanaklarımla anket yaptım. 60 kişiyle derinlemesine mülakat yaptım, çevresinde namus cinayetleri olan insanlarla ilgili. Bu proje vasıtasıyla mahkeme arşivlerinde araştırma yaparak, aile içi şiddet ve bunun en uç noktası olan töre cinayetlerinin önlenmesi için gerekli olan hukukta yeniden yapılanmanın temel unsurlarını ortaya çıkartmayı amaçlıyorum. Son yedi yılı kapsayacak şekilde Gaziantep, Şanlıurfa, Van, Kilis bölgelerinde 30 civarında dosyayı inceledim. Bu dosyaların ortak noktası, demin söz ettiğim hafifletici nedenlerin işletilmesi. TCK’nın 462’nci maddesi, özel bir tahrik öngörüyor ve bu da 1/8’e kadar özel bir indirim getiriyor.
- Bu sadece Türk hukukunda mı var?
- Tahrik bütün hukuk sistemlerinde söz konusu ama namus diye bir tahrik nedeni Batı hukukunda yok. Evrensel hukukta, insanın tek, tam anlamıyla istediği gibi tasarrruf edebileceği kendi bedenidir. Bu, insanın mutlak hakkıdır. Bu tasarruf evlilik kurallarına aykırıysa boşanabilir. Ama bu nedenle bir suça maruz kaldığında karşıdakinin cezası indirime uğramaz. Bizdeki namus için kadın öldürmeyi hoş gören bakış değişmediği için kurban veriyoruz, vereceğiz. Çok ilginç şeylerle de karşılaştım bu incelemelerim sırasında. Bir milletvekili, 15 yıl önce istemediği birisiyle evlendiriliyor. Belki bir-iki gece beraber oluyor kadınla, bırakıp Ankara’ya gidiyor, başkasıyla yaşamaya başlıyor. Evlendiği kız bir çobana kaçıyor ve çobanla Konya’ya kadar gidiyor. Milletvekili, Ankara’ya gittiği ve karısıyla hiç ilgilenmediği halde, onları takip ettiriyor. Kadınla çoban daha sonra Konya’da delik deşik edilmiş vaziyette bulunuyor. Ama ne oldu? O kişiler itibar kazandı, “bu işi hallettik” diye.
- Yörenin değer yargılarına aykırı davranan bir kadın ailedeki bir erkek tarafından öldürülmediği takdirde o erkeğe ne oluyor?
- O bölgeyi terk etmek zorunda. Kalırsa bütün ilişkileri negatif etkileniyor. Onunla konuşulmuyor ya da en küçük bir şeyde “Sen önce kendi namusunu temizle” deniyor. Bir anlamda katil de kurbanlardan biri. Cinayet işlendikten sonra evde neredeyse bir bayram yaşanıyor. Mesela ben bir tanesinde “Başınız sağolsun” dedim. Bana çok kızdı adam. Çünkü “başınız sağolsun” denmezmiş böyle bir durumda. Çoğu zaman ölen kadının cenazesini kaldırmaya çok uzaktan olan insanlar gider, aileden kimse gitmez.
- Ekonomik gerçekler, töre cinayetlerine nasıl yansıyor?
‘Mücadele gerekiyor’
- Ölümünden sonra Sevda Gök’ün annesi ile konuşmuştum. “Kızım 16 yaşına gelmişti hâlâ kısmeti yoktu” dedi. Kızın hakkında dedikodu çıktığı için isteyeni olmuyor. Ailenin ekonomik gücü ortadan kalkıyor, başlık parası alamadığı için. Kızı ölüp gitmiş o “16 yaşında hâlâ isteyeni yoktu” diyor. İşin bu kısmı daha büyük bir acı baba için.
- Kadınlar kadınlara nasıl davranıyor?
- Kızlarını öldürmeye karar verenler, aile meclisinin erkek üyeleri ama bu cinayetler ailedeki kadınlar tarafından da hoşgörü ile karşılanıyor. Çünkü ailenin ekonomik ve sosyal yapısını sarsacak bu olay hepsini etkiliyor. Kadınlar da toplumdaki bu anlayışın devamını sağlıyor. Ölmeyen kızını tekrar traktörün altına iten bir anne vardı Urfa’da.
- Anne, kendi kızını?
- Evet. Kızı traktörün altına atıyorlar. Traktör bir sallanıyor. Kız yana kaçıyor, ölmüyor. Bir daha traktörün altına itiyorlar. Toplumdaki değer yargılarını, inançları değiştirmek çok zor bir iş. Büyük mücadele gerekiyor.
- Hukukçulardan TCK 462’nci maddeye karşı çıkan yok mu?
- Sadece Bakırköy İkinci Ağır Ceza Mahkemesi 1995’de, 462. madde konusunda duyarlı davrandı. Ve bu maddeyi Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için Anayasa Mahkemesi’ne gönderdi. Dosya hâlâ incelemede. Aile meclisi kararıyla öldürülmesine karar verilip Fırat’a atılan Gönül Aslan’ın yakınlarına neden az ceza verildi? Yasalarımız böyleyken başka bir sonuç beklenemezdi ki zaten.
- Şimdi Gönül’ün yaşam tehlikesi bitti?
‘Benden savunma istedi’
- Bitmedi ama emniyet güçleri “Bizim korumamız altında” diyorlar. Onu kadın sığınma evine gönderdiler herhalde. Nereye kadar sığınma evinde hayatını geçirebilir? Aşiret geleneklerini terk etmemiş olan bir toplumda bölgeyi terk etmeleri de yeterli değil. Peşlerinden takip edip yine öldürüyorlar. Geçici kadın sığınma evlerinin bir çok bölgede olması lazım. Başka ülkelerde şiddet karşısında kadınlar nasıl koruma altına alınıyorlarsa ve bu sığınma evlerinin yerleri bilinmiyorsa, bilindiği zaman değiştirilecek kadar çok kadın sığınma evleri hazırlanmışsa bizde de aynı şekilde olması lazım. Ama bizde maalesef varolan kadın sığınma evleri de kapatılma yoluna gidiyor.
- Bu konularla uğraşmanız size ne bedeller ödetti?
- Şikayet edildim Gaziantep Barosu’na. Birtakım yerel gazetelerde benim için “Kadın namus cinayetleri üzerinde neden bu kadar duruyor. Canı yanmış erkeklerle niçin böyle uğraşıyor” diye yazılar yazıldı. Gaziantep Barosu benden savunma istedi. Düşünün konuyu Baro’da gündeme getiriyorsunuz. “Gelin hep beraber çalışalım bu konu üzerinde” diyorsunuz fakat yalnız kalıyorsunuz. Yasalar, yasa uygulayıcıları bu kadınların yanında değil. Devlete başvursa erkek. Karakol, doktor, hakim, savcı erkek. En yakınları; babası, kardeşi, oğlu, kocası, aile meclisi erkek. O kadınlar tamamiyle yalnız.
- TCK’da köklü değişiklikler getiren yasa Meclis’in gündeminde. Orada bu tahrik konusu değiştirildi mi?
- Hayır. Kadına yönelik değişen bir şey yok. Demin söz ettiğim anket kağıtlarını Güneydoğu’daki 600 kişinin dışında farklı kesimlere de, mesela Meclis’e de verdim. Koskoca, eğitimli insanlar namusu tanımlamaktan korkuyorlar. Namus. Neyin namusu? Kimin namusu? 15 yaşındaki bir kızın 65 yaşındaki bir adamın bilmem kaçıncı karısı olarak gönderilmesi mi namus? O kız sevdiği, yaşıtı bir erkekle birlikte kaçıp evlenmek istediyse bu mu namussuzluk?
- Ey toplum. Duydunsa cevap ver…
4 önemli saptama
Avukat Vildan Yirmibeşoğlu ile röportajdan çıkan 4 önemli sonuç var:
Hakimler de töre tehdidi altında. Ceza kanunundaki boşluklar ve uygulanmayan maddeler töre cinayetini neredeyse özendiriyor.
Yeterince eğitimi olmayan kadınlar, aile meclisinin aldığı kararla öz kızlarını bile öldürebiliyor.
Doktorlar da suça ortak. Ağır şekilde dayak yiyen kadınlara çoğu zaman 7 güne kadar rapor veriliyor. Rapor 10 günlük olmadığı için dayakçı koca serbest kalıyor.
Kadın şikayet için karakola gittiğinde polisin “Kocandır döver de sever de” sözleriyle karşı karşıya kalıyor.
Haber: Nuriye Akman / Sabah Gazetesi (03 OCAK 1999)
http://arsiv.sabah.com.tr/1999/01/03/y20.html