….AF-EDERSENİZ, AF-EDİLMEZSİNİZ…
“Bir rejim, halkın adalete inanmaz bir hale geldiği noktaya gelinceo rejim mahkum olmuştur. “
Montesquieu
GİRİŞ
Makalenin yazılış amacı Milliyetçi Hareket Partisitarafından 24.09.2018 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ ne sunulan birkısım tutuklu ve hükümlülerin tahliye edilmesini öngören yasa tasarısıhakkında, kanun tekniği, kapsamı, gerekçeler ve istisnaları hakkında birdeğerlendirme yapmaktır.
Mevcut yasa tasarısı hakkında görüşlerimizi sunmadan önceaf konusunda genel bilgiler vermekte fayda görüyoruz. Anayasamızın 87/1maddesine göre Türkiye BüyükMillet Meclisi, üye tam sayısınınbeşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilânına karar vermekve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleriyerine getirmektir. Somutlaştıracak olursak, 600 milletvekilinin bulunduğu 27.Dönem meclisinde en az 360 milletvekilinin kararı ile genel ya da özel afçıkarabilmek mümkün olacaktır. Özel affın meclistengeçmesi için gereken çoğunluk ise 3/5 olup, Cumhur ittifakını oluşturan MHP veAKP’ nin sahip oldukları milletvekili sayısı nazara alındığında, bu oranısağlamaları mümkün değildir. Dolayısıyla bu teklifin yasa haline dönüşebilmesiiçin muhalefet milletvekillerine ihtiyacın olduğu tartışmasızdır.
TürkCeza Kanunun 65/2 maddesine göre ise özel af, hapiscezasının infaz kurumunda çektirilmesine son verilebilmesi veya infaz kurumundaçektirilecek süresinin kısaltılabilmesi ya da adlî para cezasına çevrilebilmesiolarak tanımlanmıştır. Yasa teklifinin başlığına bakıldığında “Bazı suçlarla ilgili ceza sürelerindenşartlı indirim ile tutuklu ve hükümlülerin salıverilmesine dair kanun teklifi”olarak yazılmıştır. Söz konusu teklif, infaz kanununda herhangi bir değişiklikyapmaya dair düzenlenmemiş olup, münhasıran bir kanun olarak meclisesunulmuştur. Kanun teklifinin başlığı ve içeriği okunduğunda, bu düzenlemenin,yukarıda belirttiğim yasa maddeleri ışığında özel bir af niteliğinde olduğutartışmasızdır. Bu tespitimiz en önemli dayanaklarından biri de, teklifinistisna başlıklı kısmının gerekçesinde 6831 sayılı Orman Kanunu kapsamındaişlenen suçların kanun kapsamı dışında bırakılma nedeni olarak Anayasamızın169. Maddesine atıf yapılmasıdır. Her ne kadar dayanağın fıkrası yazılmayıp okısım boş geçilmiş ise de, biz dayanak fıkrayı nakletmek istiyoruz.Anayasamızın 169/3 maddesine göre, “Ormanlarazarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahripedilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz.Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genelve özel af kapsamına alınamaz.” Metnin lafzındanda anlaşıldığı üzere, orman suçları hakkında özel af çıkarmak Anayasamıza göremümkün değildir. Eğer milletvekillerinin iddia ettiği gibi bu teklif bir özelaf değilse, neden orman suçları kapsam dışı bırakılmıştır. Zira infaz kanunundadeğişiklik yapan 671 sayılı KHK’ da 6831 sayılı kanun kapsamında işlenen suçlaruygulama dışı bırakılmamıştır. Dolayısıyla zımnen de olsa, orman suçlarınınAnayasanın 169/3 maddesi uyarınca kapsam dışı bırakılması, bu düzenlemenin birözel af niteliğinde olduğunu kabul etmek anlamına gelmektedir.
Her ne kadar teklifi sunanmilletvekilleri, söz konusu teklifin bir af düzenlemesi olmadığını, normal birkanun teklifi niteliğinde olduğunu iddia etseler de, özel affın tanımlandığıTCK’ nın 65/2 maddesine bakıldığında bu iddianın doğru bir tespit olmadığıortadadır. Bize göre bu teklifin normal bir yasa olarak sunulmayaçalışılmasındaki neden; az önce bahsettiğimiz Meclisin 3/5 oranına, Cumhurittifakına mensup milletvekillerinin sayısal olarak yetmemesidir. Bahsi geçennitelikli çoğunluk hükmünü bir nevi dolanmak amacıyla, söz konusu yolabaşvurulmaya çalışıldığı görülmektedir. Normal bir kanun teklifi olarak buteklifin meclisten geçebileceğini varsayarsak (ki mümkün değildir), artıkaranılacak çoğunluk nitelikli çoğunluk değil, Anayasamızın 96/1 maddesiuyarınca katılanların salt çoğunluğu (151’ den az olmamak şartıyla) olacaktır.Salt çoğunluk ise, Cumhur İttifakı milletvekilleri tarafından fazlasıylasağlanabilecek bir sayıdır. Sonuç olarak kanun yapma tekniği bakımından,teklifin sunulmasından itibaren bir takım eksiklik ve hataların olduğugörülmektedir.
Genel olarak af, iç savaş sonrasında gerçekleşenanlaşmalar, geniş kapsamlı savaşlar/ayaklanmalar sonrasında ya da yeni kurulandevletlerde/siyasal sistemlerde, otoriter rejimlerde askeri darbe ya dayöneticinin değişmesi gibi hallerde ortaya çıkan bir müessesedir. Başka birdeyişle af, hukukun üstünlüğünün oturmadığı, yargı sistemini işleyişindeproblemler yaşayan ülkelerde ve dönemlerde gündeme gelmektedir.
Mevcut AfTeklifi gerekçesini ayrıntılı şekilde analiz ettiğimizde affın nedeninin 4temele inşaa edildiği görülmektedir:
Ø Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişlebirlikte ortaya çıkan toplumla genel bir barışma gereksinimi,
Ø Gelir dağılımındaki adaletsizlikler, çarpıkkentleşme, ekonomik yapının bozulması, ahlaki yozlaşma, işsizlik, enflasyon,kişi başına düşen gelir, şiddet içeren yayınların yaygınlaşması ve yoksulluknedeniyle suç oranlarının artmış olması,
Ø FETO/PDY mensubu hakim-savcıların verdiklerikararlar ile oluşturdukları telafisi imkansız mağduriyetler,
Ø Cezaevlerinin kapasitesinin üzerindehükümlü/tutuklu barındırması nedeniyle cezaevlerinde oluşan mağduriyetler veisyan ederek toplumu provoke etme durumu olarak özetlenmiştir.
Bu gerekçelerin değerlendirmesini ayrıntılıolarak yapmak istiyoruz.
1. CumhurbaşkanlığıHükümet Sistemine geçişle birlikte ortaya çıkan toplumla genel bir barışmagereksinimi: Siyasalanlamda meydana gelen köklü bir değişiklikte aslında barışılması gereken kitle,uyuşturucu baronları, gaspçılar vb değil öncelikli olarak siyasal suçlulardır.Öncelikli olarak bu tespiti not etmek istiyoruz. Şuan ülkemizde mevcut siyasiiktidarı eleştiren, pankart açtı, twitt attı, demeçte bulundu, bir bildiriyeimza attı, iktidarın bazı yanlışlıklarını ve usulsüzlüklerini yüksek seslesöyledi diye birçok gazeteci, siyasetçi, akademisyen, öğrenci, devlet memurucezaevlerinde, ellerinde çakı bıçağı dahi olmamasına rağmen, tutuklu ya dahükümlü olarak tutulmaktadır.
Bunundışında, siyasi sistem değişikliği ile adi suçluların affedilmesi arasındanasıl bir bağlantı kurulduğunu da anlayabilmiş değiliz. Dünya siyasetinde veTürkiye tarihine bakıldığında, çıkarılan aflar büyük oranda derin siyasi mücadelelersonucu ortaya çıkan iç savaş, kamplaşma, hizipleşme gibi ayrışma veçatışmalarda, toplu olarak on binlerce insanın sadece mevcut düzene ters düştüya da eski düzeni savundu diye hapse atılması, bu tutuklama ve cezahükümlerinin yargısal değil siyasi operasyonlar olduğu da bilindiği için yinesiyaseten bir çözüm üretebilmek adına aflar çıkarılarak toplumsal bir barışsağlanmaya çalışılmıştır. Bu çıkarılan afların genel amacı; geçmişe dair siyasihesapların kapatılması, temiz bir başlangıç ile yeni dönemin başlaması, ortamınsakinleştirilmesi ve toplumsal birliğin sağlanmasıdır. Ancak mevcut afteklifine bakıldığında, istisna edilen suç tipleri nazara alındığında; aslındasiyasal sistemle sorunu olan kişilerin tutuklandığı/ceza aldığı suç tiplerinindeğil; hırsızlık, gasp, dolandırıcılık, uyuşturucu ticareti gibi adi suçlularınaf edilmesinin planlandığı görülmektedir. Uyuşturucu baronlarının,tırnakçıların, kap kaççıların, kontör dolandırıcılarının CumhurbaşkanlığıHükümet sistemi ile ne alakalarının olduğu ya da bu kişiler ile devletinbarışmasındaki gerekliliği anlayabilmiş değiliz.
Devlet onlarca adi suçluyu af etmeyehazırlanırken, bu kişilerin mağdur ettiği yüz binlerce kişinin mağduriyetlerinigidermek için nasıl bir yol izleyecektir? Profesyonel dolandırıcılar, gaspçılar,insan tacirleri, ahlaksızlar, trafik canavarları, rüşvetçiler, beline silahtakıp sağa sola ateş ederek insan öldüren magandalar kader mahkumu olarakgörülüp topluma salınmaya çalışılırken; bu kişilerden zarar görüp malını,canını, sağlığını yitiren, başkalarına ömür boyu eli mahkum hale gelen mağdurkişiler, devlet ile suçluların barışmasının önündeki engel midir? Magandakurşunu ile sakat hale gelen bir kişiye, bu affın iyi bir şey olduğunuanlatabilmek mümkün müdür?
2. Gelir dağılımındaki adaletsizlikler, çarpık kentleşme, ekonomik yapının bozulması, ahlaki yozlaşma, işsizlik, enflasyon, kişi başına düşen gelir, şiddet içeren yayınların yaygınlaşması ve yoksulluk nedeniyle suç oranlarının artmış olması: Suç oranlarının artışı konusunda teklifte yapılan bu tespit doğru ancak yetersizdir. Zira ülkemizde 4.5 milyon Suriyeli sığınmacının bulunduğu, özellikle kaçakçılık, yaralama gibi bazı suç türlerinin ağırlıklı olarak bu kişiler tarafından işlendiğini de not etmek gerekmektedir.Suç oranlarının artışındaki bir başka etken ise eğitim eksikliğidir. Yine insanları suç işlemeye sevk eden psikolojik bir etken ise, adalet mekanizmasına olan güvensizlik sonucu vatandaşların kendi sorunlarını mahkemeler yoluyla değil, kendi elleriyle çözmeye çalışmalarıdır. Suç oranlarını arttıran bir diğer neden ise,insanların kolaylıkla ateşli silah ve bıçaklara ulaşabilmeleridir. Yine parası olmayan uyuşturucu bağımlılarının, bağımlısı oldukları maddeyi temin için gerçekleştirdikleri fiiller de bir etken olarak görülebilir.
Aslındaaf teklifinin gerekçesinin ikinci paragrafında sayılan etkenler, mezkurteklifin yürürlüğe girmesi ile ortadan kalkmayacak toplumsal olgulardır.Örneğin, bu yasa teklifi ile cezaevinde çıkacak kişi eğer yoksulsa yine yoksulkalacak, çarpık kentleşmiş muhitlerde ve kalitesiz yaşamaya devam edecek,yaşanılan ekonomik sıkıntılar/krizler bu kişiler çıktı diye bitmeyecek, asgariücret artmayacak, enflasyon oranı düşmeyecek, elektik/su/doğalgaz faturalarıdaha az gelmeyecektir. Başka bir deyişle, tahliye ile birlikte yasa teklifiningerekçesini oluşturan ve bu kişileri suç işlemeye iten nedenler ortadankalmayacaktır. Ve eğer gerçekten bu sayılanlar sonucu suça bulaşmış kişiler,kısa bir süre sonra yeniden cezaevinin yolunu tutacaklardır.
Sonuçolarak, teklifin gerekçelerinden biri olarak belirtilen yukarıda saydığımıznedenler; özel ya da genel af ile düzelmeyecek, uzun yıllar ve planlı birçalışma sonucu üstesinden gelinecek meselelerdir. Sayılan kangren olmuşmeseleler çözülmediği sürece, devletin cezaevlerini boşaltmak için her ikiyılda bir af çıkarması şarttır. Her af sonunda daha fazla sayıda insanıntahliye olacağını şimdiden söylemek de kahinlik olmayacaktır. Devlet, suç işlemeyi önleyici veengelleyici önlemleri almak zorundadır. Önemli olan affetmek değil; suçişlemeye neden olan faktörleri ortadan kaldırmaktır.
3. FETO/PDYmensubu hakim-savcıların verdikleri kararlar ile oluşturdukları telafisiimkansız mağduriyetler: Bukonuda kamuoyunda bilinen meşhur davalara göz atmak gerekmektedir. Kumpasdavası denilince ilk akla gelen Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Atabeyler,Amirallere Suikast, ODA TV, Poyrazköy, Zir Vadisi, Erzincan Ergenekon, MİTTırları, 17-25 Aralık dosyalarıdır. Bu dosyaların dışında, münferidenşikayetler olsa da, FETO mensubu olduğu iddia edilen yargı mensuplarınınörgütsel motivasyon içinde yürüttükleri soruşturmalar ağırlıklı olarak bunlarve bunlarla ilintili başkaca dosyalardır. Zaten iddianamelerde FETO/PDY yapısıanlatılırken, hedefin devletin kilit noktalarını özellikle adliye, askeriye vemülkiyeyi ele geçirmek, toplumda kendine karşı gelen kesimleri ve kanaatönderlerini çeşitli yollardan tasfiye etmeye çalışmak, büyük bir finansal gücükontrol etmek olarak özetle belirtilmiştir.
Kumpasdavaları olarak adlandırılan yukarıda ismi sayılan dosyalarda isnat edilensuçlara bakıldığında, neredeyse tüm dosyaların konusunun TCK’ nın af kapsamınagirmeyen; Devlet Güvenliğine Karşı İşlenen, Anayasal Düzene ve Bu Düzeniniİşleyişine Karşı İşlenen, Devlet Sırlarına Karşı İşlenen ve Casuslukbölümlerinde yer alan suçlar olduğu görülecektir. Öte yandan FETÖ/PDY’ ninamaçlarına ve önceki eylemlerine bilahare yürüttüğü kumpas soruşturmalarınınmağdur kitlesine bakıldığında; af kapsamına giren hırsızlık, gasp,dolandırıcılık, tefecilik, uyuşturucu ticareti, kaçakçılık suçlarının failleriile örgütsel hedef arasında bir bağ olmadığı için, bu suçlardan kaynaklıfaillere kumpas kurulduğu şeklinde bir haberin/bilginin kamuoyuna yansımadığıbilinmektedir. Dolayısıyla bu gerekçeyle bir af gelecekse, ilk önce bu tarzsiyasi suçlar için gelmelidir. Zira şuan Balyoz, Ergenekon, ODA TV gibi birçokdosyanın yargılaması hala devam etmektedir.
Tasarıda ihraç olan 4.500 civarı yargımensubunun hakimlik ve savcılık vasıflarını kaybettikleri, dolayısıyla bunlarınverdikleri kararların artık bir hakim ya da savcı elinden çıktığının kabuledilemeyeceği şeklinde bir perspektif geliştirilmiş olabilir. Bu görüşüne deCMK’ nın 311/1-c maddesindeki; hükme katılmış olan hâkimlerden biri, hükümlününneden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ilemahkûmiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise bu durumhükümlünün lehine bir yargılamanın yenilenmesi sebebidir, hükmünü dayanak almışolabilir. Her halükarda, meslekten ihraç olmuş, yargılanmış ve ceza almış, bucezası da kesinleşmiş bir yargı mensubunun vermiş olduğu tüm kararların, CMK’nın 311/1-c maddesi uyarınca yeniden ele alınıp, mağdurlar ve sanıklar aleyhinebir hak kaybının olup olmadığı, yargılamanın adil yapılıp yapılmadığı, CMK’daki usul kurallarına uyulup uyulmadığı mutlaka gözden geçirilmelidir.
Bu kişilerin verdikleri kararlar gözdengeçirilirken atlanmaması gereken bazı prensipler vardır. Öncelikli olarak resmiOHAL döneminde yaklaşık 5.000 hakim savcının ihraç edilip haklarında adliişlemler yapıldığı, bunlardan yaklaşık 500’ ünün mesleğe yeniden kabuledildiği, bir kısmı hakkında takipsizlik kararı verildiği, bir kısmının beraatettiği, bir kısmı hakkında daha hala kamu davası dahi açılmadığı, bu kişilerhakkındaki adli işlemlerde ve ihraç süreçlerinde 2802 sayılı kanun bağlamındaproblemli birçok noktanın bulunduğu, Avrupa Yargı Konseyleri Ağı’ nın oybirliğiyle HSYK’ nın üyelik statüsünü askıya aldığı ve Venedik Komisyonunhazırladığı raporlarda yargı organı ve işleyişi hakkında bir çok eleştirigetirmesi karşısında; salt adli işleme muhatap olan veya resmi OHAL dönemindehakimlik-savcılık teminatına bağlı usuli haklarının neredeyse hiçbirikullandırılmadan ihraç edilmiş bu kişilerin, hala masumiyet karinesi altındaoldukları düşünüldüğünde, sırf bu nedenle hakimlik savcılık vasıflarınıkaybettikleri şeklinde peşin bir hükümle hareket etmek hukuken hatalıdır.
Örneğin, ihraç olup geri alınan yaklaşık 500hakim-savcının verdikleri kararlar da, vasfını kaybetmiş hakimler-savcılartarafından mı verilmiş sayılacaktır? Takipsizlik kararı alan ya da beraat edenyargı mensupları, sadece ihraç oldukları için yine kararları sakat mı kabuledilecektir? Yargılaması devam eden yargı mensuplarının durumu ne olacaktır? Busoruları arttırmak mümkündür. Dolayısıyla bu nedenden dolayı bir af ihtiyacıdoğduğunu söylemek için biraz erkendir. Bu konuda bireysel olarak, sanıklarınya da mağdurların Yargılamanın Yenilenmesi yoluna başvurma hakları bakidir. Buyolla kendisine haksızlık yapıldığını, kumpas kurulduğunu düşünen kişilerkararı veren mahkemeye başvurarak haklarını arayabilirler.
Bir diğer ayrıntı ise, hakimlik - savcılıkvasfını yitirdiği iddia olan bu 4.500 kişi sadece af kapsamına alınan suçlarınsoruşturma ve kovuşturmasını mı yapmışlardır? Bu kişiler hiç mi, terörsuçlarına, devletin güvenliğine ve milli savunmaya karşı işlenen suçlara,kasten öldürme, taciz-tecavüz, silahlı örgüt, işkence, orman suçları gibisuçların soruşturma ve kovuşturmalarında görev yapmamışlardır? Bu suçlarhakkında yürütülen adli işlemlerde hiç mağdur yok mudur?
Başka bir konu ise, FETO/PDY mensubu olduğuiddia edilen yargı mensuplarının sadece ceza mahkemelerinde ve savcılıklardagörevliymiş gibi fiili bir karine oluşturulmuştur. İhraç olan kişilerinyaklaşık 650’ sinin idari hakim olduğu, en az yarısının da Hukuk Mahkemelerinde(Aile, Asliye Hukuk, Tüketici, Ticaret, Kadastro, Sulh Hukuk, İş, İcra vb) görevyaptıkları düşünüldüğünde; ceza mahkemelerindeki yargı mensuplarınınvasıflarını kaybettikleri için verdikleri kararlar topyekun sakat sayılırken,hukuk mahkemelerinin bu bağlamda yok sayılması mantıksızlıktır. Hukukdosyalarında hiç mi mağdur yoktur? İdari yargının neredeyse yarısının ihraçolduğu düşünüldüğünde, bu yargı kolunda da tüm dosyaların gözden geçmesigerekmektedir. Askeri mahkemeler ise atlanmaması gereken bir başka alandır.
Asıl söylemek istediğimiz şudur ki, sadeceistenilen kişilerin tahliye edilmesini sağlamak amacıyla genel bir mağduriyetvarmış algısı yaratmak, sanki buna da bir çözüm üretiyormuş gibi hareket etmek,Anayasanın eşitlik ilkesine ve mantık kurallarına terstir. Daha önceki afkanunlarının hiçbirinde vasıfsız yargı mensuplarının verdikleri kararlardankaynaklı bir mağduriyet gerekçe yapılmamıştır. Genel gerekçeler siyasi ya dasosyal boyutlu olmuştur. Eğer vasfınıkaybetmiş kişilerin verdikleri kararların mağduriyetini önlemek gibi bir amaçvarsa; idari, adli, askeri ceza mahkemeleri, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi,Uyuşmazlık Mahkemesi, Askeri Yargıtay, özel hukuk, kamu hukuku, ilk derece, üstderece, Anayasa Mahkemesi’ nin ihraç olan üyelerinin imzasının olduğu kararlar,HSYK’ nın ihraç olan üyelerinin verdikleri tüm kararların gözden geçirilerekmağduriyetlerin giderilmesi şarttır. Bunun da yapılması fiilen mümkün değildir.Mümkün olmadığı gibi de istismara çok açık bir konudur. Yukarıda değindiğimizgibi, iade-i muhakeme bahsedilen tarzda aksaklıklar için ihdas edilmiş birkurum olup, varsa mağdur olanlar ya da mağdur olduğunu düşünenler, şartlarınısağlayarak ilgili mahkemelere gereken başvuruları yapmalıdırlar. Bu gerekçeninen iyi ve hukuki çözüm yolu budur.
Atlanmaması gereken bir başka konu da afkapsamında sadece ceza alan kişilerin, FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiaedilen yargı mensupları tarafından mağdur edildiği tespitidir. Bu son derecehatalı ve yanlı bir tespittir. Bu gerekçeden de, tahliye edilmek istenen bazışahısların olduğu şeklindeki bir iradenin varlığını görmek mümkündür. Buvasfını kaybettiği iddia olunan yargı mensuplarının verdikleri kararlardanhaksızlığa uğramış, mağdur olmuş hiç mi gerçek mağdur yoktur? Tüm mağdurlarsanıklar mı olmuştur? Bahsi geçen yargı mensupları verdikleri kararlarda hep misanıkların aleyhine çalışmışlardır? Bu kişilerin verdikleri kararlardan memnunolmayan, verilen cezayı az bulan kişiler ne yapmalıdır? Öte yandan vasfınıkaybettiği iddia olunan kişilerin verdikleri beraat kararları ne olacaktır?Verilen ceza kararlarında bir sakatlık varken, beraat kararlarının tamamınınhukuka uygun ve doğru kararlar olduğunu mu kabul etmek gerekecektir? Adliişlemlere uğramış ve ihraç olmuş bir hakimin, verdiği ceza kararları sakatsayılıp ortadan kaldırılmaya çalışılırken; beraat kararları ile görev yaptığıhukuk mahkemelerindeki kararları hukuka uygun kabul edilip, hukuk dünyasındavarlığını sürdürecek midir? Başka bir ihtimalde heyet halinde çalışan ağır cezamahkemelerinin verdikleri kararlarda imzası bulunan hakimlerden biri – ikisi ihraçolmuş diğeri-diğerleri görevde ise bu kararlar ne olacaktır?
Sonuç olarak bu gerekçeyle bir af teklifidüzenlemeye çalışmak, yargının işleyişini alt üst etmeye neden olacak birhamledir. Zira bu kapı açıldığı anda, 20-25 yıl kıdemi olup ihraç olankişilerin verdikleri tüm kararların bir gün kapağının yeniden açılmak zorundakalacağı göz ardı edilmemelidir. Bu yola girildiği anda, mevcut hakim savcısayısını 3’ e 4’ e katlasak bile, söz konusu incelemeyi yapmak fiilen mümkünolmayacaktır. En sonunda yargı organı top yekun çökecektir.
4. Cezaevlerinin kapasitesinin üzerindehükümlü/tutuklu barındırması nedeniyle cezaevlerinde oluşan mağduriyetler veisyan ederek toplumu provoke etme durumu: Ülkemizde kanun teklifi verildiği zaman59.131 tutuklu ve 194.404 hükümlü olmak üzere toplamda 253.535 kişi bulunmaktaolup, cezaevi kapasitesi 211.274’ tür. Arada yaklaşık 42.000 kişilik bir farkbulunmaktadır. Cezaevlerinde kapasite aşımının olduğu, koğuşlarda tasarlananınçok üstünde tutuklu ve hükümlünün barındırıldığı, asgari yaşam standartlarınınbu kurumlarda sağlanamadığı, en temel insani ihtiyaçların bile doğru düzgüngiderilemediği, kişi başına düşen havalandırma metre karesinin çok az olduğu,insanların yerlerde yattığı, sosyal ve kültürel etkinliklerin efektif bir şekildeyerine getirilemediği, savunmaların hazırlanması için gereken fiziki donanımınve kişi başına düşen savunma hazırlama odalarını kullanma sürelerinin çok azolduğu ve bu durumun da hem adil yargılanma hakkı ihlali hem de kötü muameleiddialarını gündeme getirdiği ceza hukukuyla ilgilenen herkesin az çok bildiğimeselelerdir.
Cevaplanmasıgereken soru, bu yetersizliklerin çözümünün bir af teklifi getirmek miolduğudur? Bu sorunun cevabı, gerekçesinde yazıldığı gibi bir af düzenlemesiyapılarak suçluları ya da suç iddiası altındaki tutukluları topluma salmak ise,bu çözümün bir iki yıllık rahatlama dışında hiçbir faydasının olmayacağınısöylemek gerekmektedir. Zira, her aftan sonra cezaevlerinin birkaç yıliçerisinde tekrardan dolmaya başladığı yapılan istatistiklerle ortayakonulmuştur.
Çözümündünyada örneği olmayacak şekilde, yer sıkıntısı nedeniyle bir af çıkarmakolmadığı kesindir. Bize göre, ülkemizde keyfi tutuklamaların önüne geçilirse,AİHM’ in özellikle özgürlük ve güvenlik hakkı konusunda verdiği ihlal kararlarıdikkatlice incelenip hakimler ve savcılar tarafından AİHM’ in belirlediği temelprensiplerin özümsenmesi için gereken meslek içi eğitimler verilirse,düşüncenin ve farklı görüş beyan etmenin hatta şiddet içermeyen radikalsöylemlerin yargı mekanizması tarafından ifade özgürlüğü olarak değerlendirilipülkeyi yıkmak, hükümeti devirmeye çalışmak gibi maksadını aşan yorumlardankaçınılıp sadece somut fiil üzerinden hareket edilirse, bilişim alanındadelillerin bilimin ve tekniğin gerçekleri ile çelişmeyecek şekilde toplanmasısağlanırsa, hakimlerin ve savcıların devletin – hükümetin savunucusu değil deadaletin koruyucusu oldukları prensibiyle hareket etmeleri hedeflenirse,yargının konjonktüre veya kişiye göre değil hukukun evrensel ilkeleri vevicdani kanaatlere göre hareket etmesini sağlayacak teminatlar, sadece evraküzerinde değil de uygulamada da gösterilirse bilahare adli kontrol tedbirininuygulaması genişletilip, hakimlerin tutuklamaya yönelik motivasyonlarının veeğilimlerinin değiştirilmesi başarılabilirse cezaevlerindeki kapasite aşımının,daha adil ve hukuki olarak önlenebileceğini söyleyebiliriz. Aksi halde, yargıorganımızda yaşanan yapısal sıkıntıları aşmadan üretilecek hiçbir proje ya dateklif, istenilen neticeyi vermeyecektir.
SONUÇ
Orman köylüsünün ihtiyaçtan kestiği iki parçadal için bir af/indirim söz konusu olmazken; uyuşturucu baronları, kaçakçılar,silah ticareti yapanlar, tarihi eser kaçakçıları, hırsızlar, profesyoneldolandırıcılar, gaspçılar, insan tacirleri, trafik canavarları, magandalar,halkı zehirleyen zehir tacirleri, okul önlerinde çoluğu çocuğu uyuşturucubağımlısı yapanlar, banka hortumcuları, tefeciler, fuhuşa yer ve imkansağlayanlar, çıkar amaçlı oluşturulan şebekeler, müfteriler, yalancı tanıklar,zorbalar, usulsüz ihaleler ile devleti soyanlar, kara para aklayanlar içinmuhteşem bir indirim bu düzenleme ile getirilecektir. İndirim sonrasında zateninfaz kanunumuzda adi suçtan hükümlüler lehine açığa ayrılma, denetimliserbestlik ile tahliye gibi birçok lehe düzenleme da 671 sayılı KHK ile öncedenyapıldığından; kanun gereği yapılacak 5 yıllık indirim sonucu cezası tamamenbitmeyen kişiler de bahsettiğim denetimli serbestlik müessesesi ile tahliyeedileceklerinden cezaevinde af kapsamına alınan suçlardan hükümlü ve tutukluneredeyse kalmayacaktır.
Genel af ya da adı ne olursa olsun bu tür uygulamalarkanun egemenliğini çiğneme alışkanlıklarını arttırmaktan başka bir sonuçvermemektedir. Üstelik kriminoloji istatistiklerine bakılırsa salıverilenlerinbeşte biri bir yıldan daha kısa süre içinde ceza evine başka bir suç işleyerekgeri dönmektedir. Yani sonuç olarak kader mahkûmu diye cezası affedilenler yeniacılara sebep olmaktadırlar.[1]
Bir başkasının fiili sonucu mağdur olan, acı çekenkişiler; kendilerine zarar veren kişilerin cezalarını çekmeden ellerinikollarını sallayarak özgürce gezmelerine razı olacaklar mıdır? Bu konuda devletin,mağdurunun bizatihi kendisi olduğu suçları affetme tekelini kendi elindetutmasının gerektiği, şahıslar arasında zuhur eden filler de ise affetmeyetkisini sadece bu kişilerin iradesine bırakılmasının gerektiği şeklindekiperspektif daha yerinde bir uygulama olacaktır.
FATMAVİLDAN YİRMİBEŞOĞLU
[1] http://ilyasdogan.com/tr-tr/haberler/221/dunyada-ve-ulkemizde-genel-af-ornekleri